bozkir.net Bozkir Forum Arsivi

Kültür - Sanat => Güzel Sözler => Konuyu başlatan: karalar üzerinde 11 Şubat 2009 - 21:24



Konu Başlığı: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 11 Şubat 2009 - 21:24
SEVGI!!

80'ine merdiven dayamis yasli baba ile onu ziyarete gelen 45 yasinda ve saygin bir isi olan- oglu salonda oturuyorlardi.

Hal-hatirdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sahbet ettikten sonra oglu susmus, ayrilmanin sinyalini vermisti.

O anda üzerinde oturduklari sedirin yanindaki pencerenin pervazina bir karga kondu.

Yasli baba kargaya gülümserek biraz baktiktan sonra ogluna sordu:

- Bu ne oglum?

Oglu saskin, cevapladi:

- O bir karga baba.

Yasli baba kargaya biraz daha baktiktan sonra yine sordu:

- Bu ne oglum?

Oglu daha da saskin, yine cevapladi:

- Baba, o bir karga

Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle basini saga sola çeviriyor, basini yan yatiriyor, havaya bakiyor, sonra basini yine onlara çeviriyordu. Yasli baba üçüncü defa sordu:

- Bu ne?

Oglunun saskinligi sabirsizliga dönmüstü:

- O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni isitmiyor musun ?!

Yasli baba dördüncü defa da sorunca oglunun sabri tasti ve sesini yükseltti:

- Baba bunu neden yapiyorsun?

Tam dört defadir onun ne oldugunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun.

Sabrimi mi deniyorsun ?!

Babasi -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalkti,

içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü.

Bu bir hâtira defteriydi.

Oturdu, sayfalarini karistirdi ve aradigini buldu.

Sevgiyle gülümseye devam ederek

sayfasi açik bir vaziyette defteri ogluna uzatti ve o sayfayi okumasini söyledi:

'Bugün 3 yasindaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanibasimizdaki pencerenin pervazina bir karga kondu.

Oglum tam 23 defa onun ne oldugunu sordu.

23 sorusunda da ona sevgiyle sarilarak,

onun bir karga oldugunu söyledim.

Rahatsiz olmak mi? Hayir! Onun sorusunu masumca tekrar edisi içimi sevgiyle doldurdu...'


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: leskog_harme üzerinde 11 Şubat 2009 - 21:47
   Çok güzel bir paylaşım gerçekten. Ebeveynlerimizin kıymetini bilemiyoruz, sanırım bilemeyeceğizde...

Paylşaım için teeşekkürler...
  (-alkis)


Konu Başlığı: Kabagin Sahibi.
Gönderen: karalar üzerinde 12 Şubat 2009 - 12:07
Kabağın Sahibi Vardır Elbet!

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.
Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.
Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.. .
Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.
Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.
Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.
Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır.
Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.
Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!


Hikâye böyle...
Ama hayat da böyle...
Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabağın da bir sahibi olduğunu, bu sahibin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğunu unutmaya başlayanlar, koltuklarına, makamlarına, rantlarına yapışanlar anlayacaklardır …….

Gününüz , ömrünüz güzel olsun……..   


Konu Başlığı: Turk olmak.
Gönderen: karalar üzerinde 13 Şubat 2009 - 14:44
Aslında çok şeydir, Türk olmak.

En basta NE MUTLU TURKUM diyebilmektir!!!

Türk olmak,
Osmanlı'nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi.

Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.
 
Türk olmak,
Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır.

Türk olmak,
faşist olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığınca.Türk olmak,
demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sövdüğünde.
 
Türk olmak,
lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır.
 
Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir çok asır önce Viyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir tabii ki sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.
 
Türk olmak,
Selanik'te Pontus Anıtı'nın, Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.
 
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir.
Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.

Arabaya koş**** ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her
metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.
 
Türk olmak,

Troya'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.
Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan AB'ye girmeye çalışmaktır Türk olmak.
 
Türk olmak,
Mostar'da köprüdür, Kerkük'te kaledir, Istanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'da pamuktur, Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir.

Türk olmak,Çanakkale'de ölmektir. Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır. Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlından helallik almaktır.
 
Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir.
 

Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır.

Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.

Türk olmak,
harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.
 
Türk olmak,

askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek. Türk olmak, annenin şehit oğlunun  ardından 'bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim' demesidir.
Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez  dokunurken 'vatan sağ olsun' demesidir.

Türk olmak,
'Türk çayında radyasyon olmaz' yalanları ile, 'gusül abdesti alana aids bulaşmaz' dolanları ile yaşamaktır.
 Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.

Türk olmak,

ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen  şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır

Türk olmak,

Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir.
Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.

Türk olmak,
milli maçta ağlamaktır.
Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır.
 
Türk olmak,
aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir tez tutamadan, toprağa girmektir.
En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir.
Eşkıyaya türkü yakmaktır,
 
Türk olmak,

Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir.

Türk olmak, Yunus'u bilmektir, Aşık Veysel'i sevmektir. Mevlana'yı, Hacı Bektaş-ı Veli'yi ve Hoca Yesevî -tek bir satırını okumasa da- yüreğinde taşımaktır.
 
Türk olmak,
saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü'nde...
Hayatın sana verdiklerine 'nasip', vermediklerine 'kısmet' demektir.

Her işin 'hayırlısına' inanmaktır ve 'feleğe' küfretmektir ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.

Türk olmak,
Asya'da batılı, Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir.
 Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir.
Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını
atabilmektir.
 
Türk olmak,

mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya  gelmesidir. Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.

Türk olmak,

Buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sorumlusuna en ağır
cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.

Türk olmak,

Sırtından saplanan her hançeri, her ihaneti ve ihanet edenleri, kardeşim demektir, anlamasalarda. Hep sabredendir.

Osmanli ile ovunebilmektir..

Türk olmak,
En zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her
ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir.

Olecegini bile bile hucum emri ile kafasini siperden cikarabilmektir.

Muhammed ummeti
ALLAH 'in kulu olabilmektir
 
Zor iştir Türk olmak.
 
Türk olmak, Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir.
 


Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da bin yıl ayakta dik durabilmektir.

Ve...Daha nice bin yıllara meydan okumaktır...


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: murat-t üzerinde 13 Şubat 2009 - 15:16
karalar   yazıların  icin  cok  teşkkür  ederim......gerçekten  anlamlı  hikayeler eline  sağlık.......


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 13 Şubat 2009 - 19:03
karalar   yazıların  icin  cok  teşkkür  ederim......gerçekten  anlamlı  hikayeler eline  sağlık.......
Sizler sağ olun, vakit ayırıp okuduğunuz için.


Konu Başlığı: Ynt: Turk olmak.
Gönderen: AliRizaOzaslan üzerinde 14 Şubat 2009 - 08:09

 Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da bin yıl ayakta dik durabilmektir.

Ve...Daha nice bin yıllara meydan okumaktır...




 (-harika)  (-alkis)   (-alkis)  (-alkis)


Konu Başlığı: Fincan
Gönderen: karalar üzerinde 14 Şubat 2009 - 10:01
FİNCAN

Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.

Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;

"Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.

Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!

Kekeleyerek: "Nasıl? Anlayamadım?" diyebildi yaşlı kadın.

"Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

"Yeter! Lütfen dur artık!" diye bağırmak zorunda kaldım.

Ama usta sadece gülümsedi ve; "Daha değil!" diye cevapladı beni.

"Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:

"Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!"

Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:

"Henüz değil!"

"Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek"

Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:

"Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!"

"Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve "Daha değil!" diyordu.

"Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.

"Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.

"Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!" dedim. Onun cevabı ise aynıydı: "Henüz değil!"

"Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. "Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!" diye bağırdım.

Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. "Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!" diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine "Daha değil!" diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.

"Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:

"Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?"

Ona "Evet" dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve "Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım."

"Evet bu sensin!" dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.

Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.

Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.

Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.

Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.

Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.

Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde."

Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:

"Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!

 Bana zarar vereceğini düşündüm.

Beni böyle yapacağını fark edemedim. benden fazla sevip iyilik

Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.

Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim…

Teşekkür ederim."         

* * * * * *

Usta fincanı, yaratıcı insanı şekillendirir. Yeter ki acı da ki hikmeti görelim.

Kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek…
  [/
size] [/b]


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 16 Şubat 2009 - 11:32
Bir gün Müslüman memleketlerinden birinde (Mısır'da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal ATATURK'u görmeye gelmişti. Kendisine:
-"Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz?" diye sordu.
Olabilecek şey değildi ama insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal ATATURK:
-"Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü?" diye sordu.
Adamcağız yüzüne bakakaldı.
-"Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonumuzun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya..."
-"Benimle olmaz beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. Ne vakit halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse, o zaman gelip beni ararsınız."


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 17 Şubat 2009 - 23:24
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum.

Göreniniz bileniniz duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlanmıştı.
“Bu günden sonra divanda dergahta bargahta mecliste meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya”
diye
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını çarşıyı pazarı köyü şehri fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu şaşırdım merak ettim dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere
gördüklerine duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo
Sunucunun spiker
Gösteri adamının showmen
Radyo sunucusunun diskjokey
Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkanın store
Bakkalın market
Torbanın poşet
Mağazanın süper hiper gross market
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?
İlan tahtasının billboard
Sayı tablosunun skorboard
Bilgi alışının brifing
Bildirgenin deklarasyon
Merakın uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli özün bile seyrek uğradığı
Beldelerin girişinde welcome
Çıkışında goodbye okuyanınız var mı?
Korumanın muhafızın body guard
Sanat ve meslek pirlerinin duayen
İtibarın saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?
Sekinin alanın platform
Merkezin center
Büyüğün mega
Küçüğün mikro
Sonun final
Özlemin hasretin nostalji olduğunu öğreneniz var mı?
İs hanımızın plaza
Bedestenimizin galeria
Sergi yerlerimizi center room show room
Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın fast food
Yemek çeşitlerimizin menü
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?
İki katlı evinizi dubleks
Üç katlı komşu evini tripleks
Köşklerimizi villa
Eşiğimizi antre
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik
Sevimsizin antipatik
Vurguncunun spekülatör
Eşkıyanın mafya
Desteğe bilemediniz koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi kır gezisini picnic
Bilgisayarı computer
Hava yastığını air bag
Eh pek olasıcalar oluru pekalayı okey diye konuşanınız var mı?
Çarpıcı önemli haberlerflash haber
Yasa varol sevinçleri oley oley
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?
Virvirik dağının tepesindeki köyde Cafe show levhasının altında acının da acısı kahve içeniniz var mı?
Toprağımızı bayrağımızı inancımızı çaldırmayalım derken dilimizin çalındığını talan edildiğini özün el diline özendiğine içi yananınız var mı?
Masallarımızı tekerlemelerimizi ata sözlerimizi unuttuk şarkılarımızı türkülerimizi ninnilerimizi kaybettik Türkçe’miz elden gidiyor dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum göreniniz bileniniz duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı …
Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: PINAR üzerinde 18 Şubat 2009 - 11:36
paylaşımlarınız için teşekkür ederim. (-alkis) (-alkis) (-alkis)


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 19 Şubat 2009 - 20:20
Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile giderdi. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein'a; 'Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve artık neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum' demiş. Einstein gülümseyerek ona bir öneride bulunmuş: 'Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar.', 'o halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen yap konuşmayı, ben de arka sırada seni dinlerim.' Şoför, gerçekten çok başarılı bir konuşma yaptı ve sorulan tüm soruları doğru yanıtladı. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış bir soru sordu. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye döndü ve: 'Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip' dedi. Sonra da Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etti: 'Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile yanıtlayacak.'

 :D
 


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 20 Şubat 2009 - 20:32
Dunyanin en unlu kalp doktoru Mehmet Oz'un arabasi bozulmus,
arabasini tamire goturmus.
Tamirci arabasinin kaputunu acmis ve Mehmet Oz'e donerek:
*"Size bir sey soracagim. Nerede ise ben ve siz ayni isleri yapiyoruz.
Mesela ben simdi itina ile kaputu acacagim bir bakista problemin
nerede oldugunu anlayacagim, kapakciklari temizleyecegim, gerekirse
kablolari, motor yagini degistirecegim, hatta cok gerekli ise motoru
cikarip yerine yenisini takacagim. Soylesenize nasil oluyorda siz milyon
dolarlar kazaniyorsunuz ama ben metelige kursun atiyorum?"*
Bunu uzerine Mehmet Oz tamircinin kulagina egilmis ve soyle demis:
*"Bunlarin hepsini motor calisiyorken yapmayi denesene !!!"*


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: hakiki üzerinde 21 Şubat 2009 - 10:36
Doğru denede gör ;D :D ;)



Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 21 Şubat 2009 - 13:24
Tevazu

Bir adamcagiz kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir.
neden sonra, yaptiklarindan pişman olur ve hiç olmazsa iyi birsey yapmis
olmak için bunu Haci Bektas Veli 'nin dergahina kurban olarak bagislamak
ister. o zamanlar dergahlar ayni zamanda asevi islevi görüyordu.

Durumu Haci Bektas Veli 'ye anlatir ve Haci Bektas Veli helal degildir diye
bu kurbani geri çevirir. bunun üzerine adam Mevlevi dergahina gider ve ayni
durumu Mevlana 'ya anlatir mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. adam ayni
seyi Haci Bektas veli'ye de anlattigini ama onun bunu kabul etmemis
oldugunu söyler ve Mevlana 'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana söyle der:

- biz bir karga isek Haci Bektas veli bir sahin gibidir. öyle her lese
konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergahi'na gider ve Haci Bektas veli'ye,
Mevlana'nın kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de Haci
Bektas veli'ye sorar. Haci Bektas da söyle der:

- bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir.
bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü
kirlenmez. bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: AliRizaOzaslan üzerinde 21 Şubat 2009 - 13:32
Tevazu

Bir adamcagiz kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir.
neden sonra, yaptiklarindan pişman olur ve hiç olmazsa iyi birsey yapmis
olmak için bunu Haci Bektas Veli 'nin dergahina kurban olarak bagislamak
ister. o zamanlar dergahlar ayni zamanda asevi islevi görüyordu.

Durumu Haci Bektas Veli 'ye anlatir ve Haci Bektas Veli helal degildir diye
bu kurbani geri çevirir. bunun üzerine adam Mevlevi dergahina gider ve ayni
durumu Mevlana 'ya anlatir mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. adam ayni
seyi Haci Bektas veli'ye de anlattigini ama onun bunu kabul etmemis
oldugunu söyler ve Mevlana 'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana söyle der:

- biz bir karga isek Haci Bektas veli bir sahin gibidir. öyle her lese
konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergahi'na gider ve Haci Bektas veli'ye,
Mevlana'nın kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de Haci
Bektas veli'ye sorar. Haci Bektas da söyle der:

- bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir.
bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü
kirlenmez. bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir.

İşte Allah'ın Dostlarının, Dostluğu ve tevazusu.Bozkır net ailesi de hissedar olur İnşaallah.

Paylaşım için şükranlar Bozgır'lım. (-alkis)


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: hakiki üzerinde 21 Şubat 2009 - 19:04
İşte Allah'ın Dostlarının, Dostluğu ve tevazusu.Bozkır net ailesi de hissedar olur İnşaallah.

Amin Amin  Amin


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 21 Şubat 2009 - 23:08
HABIB BABA

Habib Baba, 4.Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır.
 
Yaşlıdır, fakirdir, gariptir.
 
Fakat Rabbinin katında da alemlere denk bir değerin sahibidir.
Yaşlı Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelmiştir.
 
Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider...
Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk kılmaktır.
Fakat hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez.
'Bugün' der, 'Sultan Murad'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz.'
Habib baba üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...
'Ne olursun' der, kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım.
 
Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum.
 
Binbir dil döker. Hamamcı ehl-i insaftır... Dayanamaz... Kabul eder...
Hamamın en sonundaki odayı göstererek ...
'Baba şu odada hızla yıkanıp çık, para da istemem. Yeter ki vezirler senin farkına varmasınlar.'
Habib baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar...
Ve bu arada hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir bu gelen. Onun da görünümü fakirdir...
Ama sadece görünümü... İkinci müşteri kılık değiştirmiş 4.Murad'dır.
 
O gün vezirlerinin topluca hamam alemi yapacaklarından haberdar olan padişah merak etmiştir.
'Hele bir bakalım' demiştir, 'bizim vezirler hamamda benden uzakta, kendi başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?'
Ve bu merak padişahı tebdil-i kıyafet ettirerek hamama getirmiştir.
Az önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır...
Hamamcı 'vezirler' der almak istemez... Padişah ise 'ne olursun' der, bastırır ve padişah galip gelir...
 
Habib babanın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın kulağına fısıldar:
'Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sen de sar peştemalı beline, gir yanına... Beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın... Ve ekler:
'Aman ha! Vezirler varlığınızı bilmesinler.'
Sonra 4.Murad da Habib babanın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya başlarlar.
 
Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...
Habib babanın gözü genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz kirlenmiş gibi gelir ona...
 
Allah hikmeti gereği dostuna, o yanındakinin tedbil-i kıyafet etmiş padişah olduğunu ilham etmemiştir...
Ve yanındakini, görüntüsüne uygun, kendi gibi fakir bir delikanlı zanneden Habib baba yumuşak bir sesle konuşur:
'Evladım' der, 'Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsade edersen bir keseleyivereyim.'
Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve büyük bir haz duyar...
 
Haz duyar, çünkü ömründe ilk defa biri ona padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir.
Memnuniyetle Habib babanın önünde diz çökerken: 'Buyur baba' der, 'ellerin dert görmesin'
Bu arada içerideki alemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir.
Habib baba, 4.Murad'ın sırtını bir güzel keseler...
 
Fakat padişah kuru bir teşekkürle yetinmek istemez.. Ne de olsa insandır ve o da her insan gibi kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.
'Baba' der, 'gel ben de senin sırtını keseliyeyim de ödeşmiş olalım.'
Habib baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle;
'Olur evlad' deyip, sultanın önünde diz çöker.
 
Bu arada, Sultan Murad kese yaparken bir yandan da Habib babayı yoklar, ağzını arar...
 
'Baba' der, 'görüyor musun şu dünyayı... Sultan Murad'a vezir olmak varmış...
 
Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi...'
 
Habib baba Sultan Murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü söyler...
 
Sultan Murad'ın Habib babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir:
'Be evladım' der, Habib baba, 'Sultan Murad dediğin kimdir?
 
Sen asıl Alemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, o seni sevince sırtını bile Sultan Murad'a keselettirir...


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 23 Şubat 2009 - 21:30
HER HAKKI KORUR...
Kanuni Sultan Süleyman, Şeyhülislam Ebüssuud Efendi'den, manzum bir beyitle, Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına zarar veren karıncaların yok edilmesinin dinen mümkün olup olmadığını sormuş. Beyit şöyle:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Günah var mıdır ânı kırınca?
Şairliği de bulunan Ebüssuud Efendi, manzum soruya manzum bir cevap vermiş:
Yarın Hakkın divanına varınca,
Süleyman'dan hakkın alır karınca.


Konu Başlığı: Şeyh Şamil
Gönderen: karalar üzerinde 27 Şubat 2009 - 00:18
Kafkas kartalı diye anılan Şeyh Şamil, çarlık Rusyasının düzenli ordularına karşı Kafkasyanın bağımsızlığı için bir avuç fedakar ve sadık adamıyla uzun yıllar çarpışmıştı... Onların her türlü imkana sahip orduları karşısında, çetin mücadeleler vermiş; ama kahraman askerleri de dahil olmak üzere eksilen hiçbir şeyi yerine koyamadığı için sonunda mağlup olup esir düşmüştü.Tabi ki Rus Çarı, cesaret ve kahramanlığına hayranlığından dolayı onu bir esir gibi değil, bir misafir gibi karşılamıştı. Üstelik sarayında Şeyh Şamil için bir de ziyafet düzenledi. Rus askerlerini de aileleriyle birlikte yemeğe davet etti...
Dağlarda yaptığı mücadele esnasında aylardır tam olarak karnını doyuramamış olan Şeyh Şamil iştahla yemeğini yiyordu ki; Rus Çarı onun bu haliyle istihza etmek istedi. Etrafındakilere;
- Bu adam bu iştahla korkaım bizide yer!!! dedi.
Çarın bu alaycı sözünü duyan Şeyh Şamil, bu lafın altında kalırmı? Gümbür gümbür cevap verdi :
- Korkmanıza gerek yok! ELHAMDÜLİLLAH MÜSLÜMANIZ BİZ DOMUZ ETİ YEMEYİZ!!!!! dedi 


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 28 Şubat 2009 - 19:48
Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalısan bir akrep görür.

 Onu kurtarmaya karar verir ve parmagını uzatır ama akrep onu sokar.

 Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.

 Yakınlardaki baska birisi ona, onu sürekli sokmaya çalısan akrebi
kurtarmaya çalısmaktan vazgeçmesini söyler.

 Ama Hintli adam şöyle der: 'Sokmak akrebin doğasında vardir. Benim dogamda ise sevmek var.

 Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten
vazgeçeyim?'

 Sevmekten vazgeçmeyin. İyiliginizden vazgeçmeyin.

                    Etrafınızdaki insanlar sizi soksalar da…


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 02 Mart 2009 - 19:54


MISIR MUCİZESİ



Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü’nden geçmesi gerekiyordu. Kum fırtınalarının etrafı kasıp kavurduğu gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünyada hiç bir ordu geçememişti. Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü.
Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken Yavuz Sultan Selim’in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü. Herkes şaşırmıştı ama kimse sebebini soramıyordu. Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi.
Padişah O’na şunları söylemişti:
“İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl
at üstünde olabiliriz Hasan Can?”


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 04 Mart 2009 - 20:39
Sevgiyle büyür çocuklar, sevgiyle bir evlilik güçlenir, sağlam temellere dayanır. Beslenmeye ve güçlenmeye ihtiyacı vardır. Ne kadar ihtimam gösterir ve gelişmesi için gayret edersek o kadar büyür ve mutluluğumuzu artırır.

Her şeyi test edebiliyoruz, başarımızı, başarısızlığımızı ölçebiliyoruz. Ama eşine duyduğu sevgiyi ölçmek kimsenin aklına gelmemiştir herhalde. Çünkü evlilik bağlayıcıdır. Sevgi, varlığı ve yokluğu kontrol edilmeden, varmış gibi kabullenilir. Sürekli harcanılan bu hazine, yenilenmeden, geliştirilmeden harcandıkça harcanır. Tartışmalar, kavgalar, güvensizlikler. ... Oysa, çok tüketildiği için o kadar çok desteklenmelidir. Ne dersiniz sevginiz ne durumda? Gelin soracağımız sorulara vereceğiniz cevaplarla sonucu bulalım.

Sevgili hanımlar, değerli beyler hergün kendinize şu soruları sorun:

1.Bugün eşime onu sevdiğimi söyledim mi? Cevap, evet olmalı. Hergün tekrarlayacağı nız sözcükler bulun, aklınızda tutamıyorsanız, küçük bir akıl defteri edinin ve not alın. İrticalen söyleyemiyorsanı z güzel cümleleri, yazdığınız yerden okuyun, yeter ki söyleyin.

 
2.Bugün eşime sevgiyle davrandım mı? Cevap yine, evet olmalı. Bazen sözlerin davranışlarla desteklenmesi gerekir. Mesela yüzünüz sirke satarken “bu gün seni özledim” dediğinizi söyleyin, bize hak vermeden önce gülmeye başalayacaksını z zaten.
3.Bugün eşime sabırlı davrandım mı? Cevap, evet. Günler herzaman neşeli, huzurlu ve sorunsuz geçmez. Hepimiz insanız ve bazen sabredilmesi gereken davranışlar gösteririz. İş yerinde sorun çıkmıştır, trafik sıkışmıştır, evde çocuklar sorun çıkarmıştır, bir sürü insanın yaşadığı evinizi temizlemek sizi çok yormuştur. Sorun yaşayan herkesin olduğu gibi sizin de anlayışa ihtiyacınız vardır. Ve bunu elbette eşiniz göstermelidir. Tersi de geçerli, yani siz de sorunlar yaşayan, sorun çıkaran eşinize sabırlı olmalısınız.

4.Bu gün eşime karşı nazik oldum mu? Evet, elbette. Nezaketin öldüğü, kimsenin kibar olmadığı, en nazik insanların bile “yok kardeşim, bu insanlar nezaketten falan anlamaz, kabalık ortak dilimiz olmuş” dediği bir zamanda, çok gerekli, mutlaka lazım bir özellik.

5.Bugün eşimle övündüm mü? Eşler birbirlerine gurur vermeli. Bu konuda duyulan en küçük bir tereddüd evliliğinizde güvenin sarsılmasına, birbirinize duyduğunuz saygının azalmasına neden olur.

6.Bugün eşime karşı kaba bir davranışta bulundum mu? Kesinlikle hayır olmalı cevap. Tartışmaların, çatışmaların, hatta boşanmaların bile uygar davranışlar çerçevesinde, hakarete ve kabalığa mahal vermeden sonuçlanmalı.

7.Bugün eşime kendi bildiğim gibi mi davrandım? Cevap yine hayır olmalı. Çünkü zaman zaman doğrular, eşimizin ve ailemizin mutluluğu kendi bildiklerimiz arasında yer almaz. Bu durumda aklımıza eseni değil yapmamız gerekeni yapmalıyız.

8.Bugün eşimi sinirlendirdim yada bam teline bastım mı? Yine hayır olmalı. Bam teline basmak, özellikle, bilerek, sonuçlarını tahmin ederek ters davranışlar sergilemektir ki mutluluğun ve huzurun olması gereken evliliklerde olmaması gerekir.

9.Bugün eşimle doğruları bulmak beni memnun etti mi? Etmeli, ama eşine saygısı olmayan, fikirlerini duymak istemeyen bir eş için bu bir memnuniyetsizlik kaynağıdır. Çünkü bunu, eşinin düşünce ve karalarına müdahalesi gibi algılar.

10.Bugün eşimin bana en iyi şekilde davrandığına inandım mı? Elbette. Bu da karşılık güven ve samimiyetin bir belirtisidir.

Sevgiyi sorgulayın, ama kendinizinkini. Eşinizin size olan sevgisini sorgulamaya başlamanız, var olsa da kaybetmenize neden olur. Sevilmek dünyadaki en güzel ikinci şeydir, birincisi ise sevmektir.
 
Alıntı


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 09 Mart 2009 - 21:33
bız bu hallere düsecek adammıydık .
duymadıklarımızı duyduk
görmedıklerımızı gördük.
ıkı dırhem aklımız vardı
onu da yedık bıtırdık.
frenı patlamıs kamyon gıbıyız,
allah''a havale gıdıyoruz.
bız bu hallere düsecek adammıydık.

dalından kopan yaprak mısalı
bır rüzgara kapıldık kı sormayın gıtsın
kos koca 5000 yıllık çınar
batının hızarına düstü.
felegın nazarına düstü
yıgıt dıye namım vardı
namert pazarına düstü.
bız bu hallere düsecek adammıydık.

ne batılı olabıldık ne dogulu
ıkı camıı arasında kalmıs beynamaz gıbıyız.
bızı bız yapan,bıze aıt ne varsa her seyı attık,
tıpa tıp taklıt ettık, aslını yasattık.
üretmedık,tükettık,hazıra konduk hep yattık
hazıra dag mı dayanır beyler,
ılımsız çag yakalanmaz,ılımsız kaldık,
sıg kaldık,kaldık böyle kıraç.
cıgerı bes para etmeyenlere el açtık,
ve kahretsın yasıyoruz, onlara muhtaç
bu son lıman,bu son gemı baska yol yok
anlayın artık anlayın
türkün türk''ten baska dostu yok..

yardım almaya alısanlar,emır almaya da alısırlar
alıstılar beyım alıstılar
üç bes kurus ıçın
dalınız,kökünüz dedıler ,açtılar
kıyınız, kösenız dedıler,ortalıga saçtılar
gururumu köprü ettıler,geçtıler,
ölçtüler,bıçtıler
sah damarımı kestıler beyım kestıler
serefe dıyerek haysıyetımı ıçtıler
bızler gölgemızle oynasırken
onlar daglarımızda poyraz olup estıler.
bız bu hallere düsecek adammıydık

hürrıyetın tarıfını unuttuk,
çanakkale''yı,sakarya''yı unuttuk
unuttuk ecdadı,mazıyı unuttuk,
muhtaç oldugumuz kudret, damardakı asıl kanı unuttuk,
unuttukça musıbetlere gark olduk
unuttuk beyım unuttuk
sankı bu vatanı bedava bulduk,
bız bu hallere düsecek adammıydık.

hey gıdı asırlar hey, ses versenız
yüreklerı o günlere çevırsenız
hey gıdı üç kıta,yedı denız
hey gıdı uçsuz bucaksız vatan
vatan ıçın can veren
sımdı elın vatanında yatan
mezarsızlarımız,sahıpsızlerımız
garıplerımız,
yanı azız sehıtlerımız
özür dılerız özür dılerız,özür dılerız
velhasıl
bız bu hale düsecek adammıydık 

                      mustafa yildiz dogan

buyuk harfler icin kusura bakmayin 


Konu Başlığı: dost
Gönderen: karalar üzerinde 15 Mart 2009 - 20:25
DOST!Genç adamın biri, dermiş babasına her gün;
Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi
Baba, itiraz eder, olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki.
Fazlasını bulamazsın gerçekten, hakikisini...
Devam eder durur konuşma... Aralarında başlar bir tartışma.
Karar verirler bir sınava. Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna, hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna.
Çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı,
koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını.
Böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada NE sana, NE de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı al DA bir kere de git ona.
Genç Adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler Adam diye, üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç Adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona.
İşte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'

Genç Adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini.
Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki
Tokada!


Konu Başlığı: Adırma Yürü!!
Gönderen: karalar üzerinde 18 Mart 2009 - 23:32
dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma..
kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de..
unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
yolcuya bakıp, yolunu tanıma.
yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver.
vahim olan, yolun yolcusuz olması değil;
asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal
“en doğru yol: en dikensiz yoldur” diyenler seni aldatıyorlar.
onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
aldırma….
ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.
dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır.
gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.
dostum, yollar yürümek içindir.
fakat, şu gerçeği de hiç unutma:
yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri,
yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları,
yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları,
tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları,
maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı gidip, 50. metrede yola yatanları,
yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları,
yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,
ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları,
beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları,
yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin.
aldırma, yürü.
göğsüne yüreğinden başka muska takma.
vahiy haritan,
nebi kılavuzun,
akıl pusulan,
iman sermayen,
amel azığın,
sevgi yakıtın,
ahlâk karakterin,
edep aksesuarın,
merhamet sıfatın,
şeref ve izzet adın olsun.

doğru yol:
insanların çoğunun gittiği yol değildir, düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur.
yolda vereceğin her molayı öz eleştiri durağında vermelisin.
unutma, tevbe özeleştiridir.
her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman olmaman için elzemdir.
yön tayini sık sık gerekli olabilir.

“haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin yüreğindir.”
halil cibran


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 21 Mart 2009 - 15:18
İşi Ehline VermekBir gün beyleri Sultan Mahmud’a :
- Eyaz denilen bu kölenin ne marifeti var ki sen ona otuz kişinin maaşı kadar maaş ödüyorsun? dediler.
Sultan Mahmud bu soruya o anda karşılık vermedi. Birkaç gün sonra beylerini alarak ava çıktı. Giderlerken bir kervanın gitmekte olduğunu gördüler.
Sultan Mahmud Beylerden birine :
- Git sor bakalım bu kervan nereden geliyor? dedi.
Bey atını sürerek gitti birkaç dakika içinde geriye döndü.
- Efendim kervan Rey şehrinden geliyor. dedi. Sultan Mahmud :
- Peki nereye gidiyormuş. diye sorunca bey susup kaldı.
Bunun üzerine Sultan Mahmud başka birini gönderdi. O da gidip geldi :
- Efendim Yemen’e gidiyormuş.dedi.
Padişah :
- Yükü neymiş?deyince o da sustu kaldı.
Bu defa padişah başka bir beye :
- Sen de git yükünü öğren!. dedi.
Bey gitti geldi :
- Her cins mal var fakat çoğu Rey kaseleri.” dedi.
Padişah :
- Peki kervan Rey’den ne zaman çıkmış? diye sorunca bey susup kaldı cevap veremedi.
Padişah böylece tam otuz beyi gönderdi otuzu da istenen bilgileri tam olarak getiremedi.
Padişah son olarak Eyaz’ı çağırdı :
- Eyaz dedi. Git bakalım şu kervan nereden geliyor. dedi.
Eyaz saygıyla padişahın huzurundan eğilerek konuşmaya başladı :
- Efendim kervan görünür görünmez sizin merak ederek soracağınızı tahmin ettiğimden gidip gerekenleri öğrendim. Kervan Rey’den geliyor Yemen’e gidiyor yükü şudur şu kadar at şu kadar deve şu kadar katırdan oluşuyor. Kervanda şu kadar insan var onlardan şu kadarı silahlı… diye başlayarak kervan hakkında en küçük malumat varıncaya kadar anlattı. Bütün bunları beyler ağzı açık dinliyorlardı.
Böylece Eyaz tek başına otuz beyin edinemediği bilgiyi edinmiş başaramadığı işi başarmıştı.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: hakiki üzerinde 22 Mart 2009 - 09:44
Karalar kardeş,bu güzel paylaşımlar için sağol.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 22 Mart 2009 - 15:27
Karalar kardeş,bu güzel paylaşımlar için sağol.
Allah sizlerdende razı olsun vakit ayırıp okuduğunuz için.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 30 Mart 2009 - 18:36
KIZILDERİLİ
 
Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar.
Gruptan biri, Kızılderili'dir. Yolda, insan kalabalığı,
 siren sesleri, iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna
 sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği
 sesinin geldiğini söyleyerek böceği aramaya başlar.
Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle
 zannettiğini söyleyip yollarına devam eder.
Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.
Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder.
Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.
Arkadaşı, Kızilderili'ye: 'Senin insanüstü güçlerin var.
Bu sesi nasıl duydun?' diye sorar.
Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek,
arkadaşına kendisini takip etmesini söyler.
Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar.
Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesingeldiği tarafa bakarak,
onun ceplerinden düşüp düşmedigini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşına dönerek:
'Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir.
 Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin.'der.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: hakiki üzerinde 30 Mart 2009 - 20:05
Kıssadan hisse bu olsa gerek, neyi görmek istersen onu görürsün,
neyi duymak istersen onu duyarsın.Paylaşım için teşekkürler.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 30 Mart 2009 - 20:27
Ben teşekkür edrim vakit ayırıp okuduğunuz için..


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 01 Nisan 2009 - 17:33
Zaman Paradoksu...
 

Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz :

Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.

Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.

Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var.

Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.

Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz,  çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz.

Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.

Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik.

Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.

Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.

Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.

Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.

Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız.

Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: Mustafa Tekin üzerinde 02 Nisan 2009 - 17:19
kur anı kerimi ,hüzünle. ağlayarak okuyunuz eğer aglayamazsanız ağlıyormuş gibi yapınız hadis-i şerif


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 02 Nisan 2009 - 22:44
Osman Gazi’nin rüyasının yorumu
Osmanlıların kuruluş yıllarındaki manevi erlerden biri de Ebdal Kumral’dır.
Manevi ikramlarla donatılmış bir hal ehlidir. Bir gün Ermeni derbenti denen mevkide Hızır Aleyhisselam’la karşılaşır. Hızır Aleyhisselam Osman Gazi’yi kastederek:
-O yiğidin istikbali çok parlak der
-Var bul onu ve müjdeyi ver!
-Nasıl bir müjde?
-Yakında rüyasını görür.
-Sırrı bileydik tabirini yapardık.
-Tabir Şeyh Edebali’ye yakışır.
Ebdal Kumral dergaha koşar. Vardığında sohbet başlamıştır. Bir köşeye sokulur diz çöker. Bakın şu işe ki Osman Gazi de oradadır. Genç mücahid kelimesini kaçırmadan şeyhini dinler.
Edebali Hazretleri:
-Toprağa bağlanın! der
-Su kullanın ağaç dikin bahçelerinizi elden geçirin.
-Fukaraya sahip çıkın alimlere hürmet edin.
Ve bir sır fısıldar:
-Heybetli görünmek isteyen Kuran okusun!
Gecenin ilerleyen saatlerinde Osman Gazi el öper müsaade ister. Edebali Hazretleri gözlerini kısar geceyi dinler. Sonra nedendir bilinmez:
-Sabah ola hayr ola der
-Gelin kalın burada!
Bu diyarda ona itiraz ne mümkündür. “Başüstüne” der baş eğerler.
Derhal döşekler serilir kandiller çekilir. Avludaki takunya tıkırtıları azala azala kaybolur. Ocaktaki meşe kütüğü çatırtıyla yanar duvarda kızıl lekeler dolaşır. Dolunay ak gölgelerle ilişir ılık zemine. Uzaktan uzağa ulumalar duyulur ve ıslık dilli bir rüzgar…
Osman Gazi ayağını uzatıp yatamaz. Zira odada Mushaf-ı Şerif vardır. Bir köşeye bağdaş kurar tesbihi ile baş başa kalır. Ama bir ara içi geçer Edebali Hazretleri’nin göğsünden çıkan bir nurun kendini kuşattığını görür. Sonra vücudu çınara döner. Dallanıp budaklanır ve çok büyür. Yaprakları bulutlara varır kökleri kıtaları tutar. Dağlar ovalar nehirler şehirler… İnsanlar fevç fevç gelir gölgesine girerler. Huzurlu ve neşelidirler.
Osman Gazi rüyanın heyecanıyla gelir kendine. Avluda tıkırtılı takunyalar su sesi ve şıngırtılı ibrikler. Derken müezzinin yanık sesi odayı doldurur. Mescide geçerler. Osman Gazi rüyanın tesirindedir hala. Ebdal Kumral sorar:
-Ne oldu sana?
-Bir rüya gördüm hocam. Garip bir rüya!
-İyi ya işte fırsat. Şeyhimize arzeyle.
-Hata etmeyiz değil mi?
-Söylediğin şeye bak.
Osman Gazi hani o meydanlara sığmayan yiğit Edebali Hazretleri’nin yanında sesini çıkaramaz. Bırakın konuşmayı nefes almaktan çekinir. Ama bu kez derdini söylese gerektir. Mahçup mahçup rüyasını anlatır. Edebali Hazretleri kısa bir tefekkürün ardından:
-Ey oğul. Sana müjdeler olsun! der
-Göğsümden çıkan nur kızımdır (Bala Hatun). Seni kuşatması evleneceğinize işarettir. Ağaca gelince: Sen büyük bir devlet kuracaksın. Evlatların adaletle hükmedecekler. Allah-ü Teala seni ve neslini insanların İslam’la şereflenmesine vesile edecek.
Ebdal Kumral heyecanlıdır:
-Vallahi doğru söylüyorsun! der
-Hızır Aleyhisselam’ın bildirdiği müjde bu olmalı!


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 04 Nisan 2009 - 18:40
Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına "Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor." demiş. Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.

Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış "Bak" demiş kocasına "Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?'"

"Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim" diye cevap vermiş kocası.



Hayatta da böyle değil midir ?

Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya başlamadan önce zihin durumumuza bakmak ve "iyi" olanı görmeye hazır olup olmadığımızı farketmek güzel bir fikir olabilir...
 
 


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 06 Nisan 2009 - 17:26
Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
Ama..
Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur
 


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: Oguzhan üzerinde 06 Nisan 2009 - 17:27
Orjinal bir tesbit... teşekkürler karalar..


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 08 Nisan 2009 - 22:12
En Büyük Kişisel Gelişim Kitabı

Bakın Kuran-ı Kerim'de bizi yaradan Rabbimiz bize nasıl öğütler veriyor.

Bizi bizden daha iyi bilen olmaz deriz ya.

Yanılıyoruzdur aslında.

Bizi bizden daha iyi bilen biri var.

Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz, yüce kitabında gören gözler için apaçık bir kişisel gelişim dersi veriyor.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

İsra 37: Kibirli olma, alçak gönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

En''am 50: Ön yargılarla hayatı kendine zehir etme.

En''am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana ''off'' bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Âl-i İmrân 139: Yaşadığın zorluklar karşısında kendini bırakma ve üzülme; hedefe ulaşmak inancını ve azmini korumayı, duygularına hakim olmayı gerektirir.

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme.
 
 
YAŞAMAYI SEV, ÖLÜMÜ UNUTMA
 
YARATILANI SEV, YARATANI UNUTMA
 
MALI MÜLKÜ SEV, HESABINI UNUTMA
 
DÜNYA HAYATINI SEV, KABRİ UNUTMA
 
YALNIZ ALLAH'A DUA ET, BİZİ DE DUANA DAHİL ETMEYİ UNUTMA:)
 
ALLAH'A EMANET OLUN


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 10 Nisan 2009 - 22:03
Doğan CÜCELOĞLU'NUN, Eğitimindeki Katılımcılarla bir konuşmasından alıntıdır.
 
> Doğan Cüceloğlu:  Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
> Bir Katılımcı:  Hocam Allah'a Şükür bildiğimiz kadarıyla yok. 
 
> Cüceloğlu:  Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
> Cevap:  (neredeyse otomatik olarak çıkar:  ÖLÜM

> Cüceloğlu:  Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu    benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
> Katılımcılar: (Burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlarlar)

> Cüceloğlu:  Öleceğim belli ise, benim ölümcül bir hastalığım olduğuda açıktır...
   Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
> Katılımcılar:  Hayır

> Cüceloğlu:  Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
> Bir Katılımcı:  Evet var.

> Cüceloğlu:  Ya Yarın?
> Bir Katılımcı:  Evet.
 
> Cüceloğlu:  Ya 30 yıl sonra?
> Bir Katılımcı:  Olabilir.

> Cüceloğlu:  Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
> (Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü;  genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.)

> Cüceloğlu:  Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? , Var mıdır böyle bir garanti?
> Bir Katılımcı:  Yoktur Hocam.

> Cüceloğlu:  Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
> (Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar) ve Bir Katılımcı:  Hocam konuyu değiştirsek?

> Cüceloğlu:  Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
> Bir Katılımcı:   Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

> Cüceloğlu:  Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma yada gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir 'Seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz?  Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
> (Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Bell i ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir)

> Cüceloğlu:  Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde 'Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 18 Nisan 2009 - 20:35
ALPARSLANIN MALAZGİRTTEKİ NUTKU
Cuma namazından sonra Sultan Alparslan ordusuna şöyle hitap etti:
-Kumandanlarım askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım onlar ne kadar çok olursa olsunlar daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım ya şehit olur cennete girerim.
Büyük bir inançla söylenen bu heyecanlı sözlere askerler hep bir ağızdan:
-Ey Yüce Sultan! Her zaman senin emrinde ve seninle olacağız nereye gidersen oraya gideceğiz diye haykırdılar.
Sultanın üzerinde beyaz bir elbise vardı. Düşmana hücum etmeden önce son söz olarak askerlerine şunları söyledi:
-İşte şehitlik kefenim savaş meydanında ölürsem beni bu elbise ile gömersiniz.
Bundan sonra Türk ordusu hücuma geçti. Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş akşam üzeri sona erdi. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Büyük komutan Alparslan’ın üstün savaş taktiği ve Türk askerinin cesaret ve kahramanlığı sayesinde elli dört bin kişilik Türk ordusu kendisinden kat kat fazla olan Bizans ordusunu birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye uğratmış ve büyük bir zafer kazanmıştı.
Bu savaşta Bizans imparatoru Romen Diojen de esir alınmıştı. İmparator savaşın galibi Büyük Türk hakanı Alparslan’ın huzuruna çıkarıldı. Alparslan imparatora çok iyi davrandı.
Sultan Alparslan imparator Diojene:
-Zaferi sen kazansaydın bana ne yapardın? diye sordu.
Diojen:
-Bir fırın hazırlatıp sana çok kötü davranacaktım diye cevap verdi.
Esir imparator bu sözleri ile eline fırsat geçseydi ne kadar acımasız hareket edeceğini söylemekten çekinmemişti. Buna karşı bu büyük zaferin muzaffer komutanı Sultan Alparslan Diojen’i affetti ve yanına muhafızlar vererek onu memleketine gönderdi. Alparslan bu davranışı ile insanlığa çok önemli bir ahlak dersi vermiş Türk milletinin sahip olduğu üstün özellikleri göstermiştir.


Konu Başlığı: Ynt: Güzel Sözler Ve Hikayeler.
Gönderen: karalar üzerinde 19 Nisan 2009 - 21:23
SİZİN GİBİ AYDININ


Sahte Aydin Gömlegi Giyenler Kulak Versin
Özür Diyen Su Halti Yiyenler Kulak Versin
Hepimiz Ermeniyiz Diyenler Kulak Versin
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Bana Bakin Türke diş Diliyen Özürlüler
Ermeniden Özür Dileyen Özürlüler
Size Aydin Diyorlar Dalayan Özürlüler
Köpek Bile Göstermez Sahipine Disini!!!
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Kiminiz Prof. kiminiz Yazarsiniz
Türk Ekmegini Yersiniz Yedikce Atarsiniz
Arkasindan Her Türlü Kuyuyu Kazarsiniz
Yeter Artik Birakin Bu Milletin Pesini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Bu Özürden Gayeniz Cipani Uclandirmak
Güya Türkün Agzi ile Türkleri Suclandirmak
Ermeniye Koz verip tezini Güclendirmek
Kac Dolara Kestiniz Bu Özürün Fisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Her Biriniz Nobellik Orhan Pamuksunuz
Hatta Bana Göre Ondanda Yamuksunuz
Türkün Cani Yanarken Gözleri Yumuksunuz
Kör Olur Görmezsiniz Ermeni Tepisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

1915´den Dem Vurmayin hic Bana
Vurursaniz Buyrun Söyleyin
Erivana Acalim Arsivleri Ciksin Herbirsey
Meydana Kim Soykirim Yaptiysa Kim Soykirim Etmisse
Edeni Etmiseni!!!
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

1915 Köyleri Basan Kimdi?
Yasli ve Kadinlari Iple Asan Kimdi?
Kundakdaki Bebeklerin Basini Kesen Kimdi?
Konusalim Tarihin Gelmisini Gitmisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini!!

Dünyanin Her Yerinde Pust Pusular Kuruldu
Büyükelci Konsolos Ateseler Vuruldu
Ne Bir Özür Dilendi Ne Bir Hal Hatir Soruldu
Ermeni Yapmadi mi Terörün Müthisini?
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini!!

Soruyorum Tasnak ne? Ne Is Yapar Asala?
Asala Dedimmiydi Baslarsiniz Masala!
Bakin Beyler Bu Isler Sizi Asan Mesele
Hattinizi Asmayin Herkes Yapsin Isini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

PLAN Dedim Kizdiniz Iste Siz Plansiniz!!!
Yillardir Koynumuzda Beslenen Yilansiniz
Tehcilde Gidenlerden Geriye Kalansiniz
O Yüzden Biliyorum Karninizin Sisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Meshur Ata Sözüdür Domuz Gölü Post Olmaaz!
Ermeniden Dost Olur Ama Sizden Dost Olmaz!
Bir Ülkede Ihanet Bu Kadar Serbest Olmaz!
Ozan Arif Bulmak Zor Türkiyenin Esini!
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini!!!

Ozan Arif ŞİRİN