bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 23 Nisan 2025 - 12:12 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
Gönderen Konu: Gönülden Kopanlar  (Okunma Sayısı 11951 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
bekiro
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 175


« Yanıtla #15 : 23 Kasım 2005 - 16:53 »

NURULLAH GENCİN EN GÜZEL ŞİİRLERİNDEN BİRİİSİDİR.GÜNÜMÜZ İNSANININ ONA OLAN ÖZLEMİNİ BU KADAR GÜZEL ANLATAN BİR ŞİİR YOKTUR BENCE.VE GÜL YAĞMURUN BİR SONRAKİ ADIDIR
Kayıtlı
bekiro
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 175


« Yanıtla #16 : 23 Kasım 2005 - 16:55 »

Deli dolu geçtik ateş hatlarından
Sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde
Sevdikçe korktum, korktukça daha çok sevdim
Ergeç birbirini boğacaktı bu duygular biliyordum
Neden sonra farkına varıyor insan
Ayağına takılan tüm taşları
Yoluna kendi döşediğini
Senin yarınlara inancın benden yüklüydü
Daha cesaretliydin
Planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar
Er geç açacaktı biliyordun
Deli sevdalı çocuk ruhumun
Nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı
Değersiz değerlere sırt dönmüş güvenli saflığında
Bir sonsuzluk buldun kendine
Ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza
Sonra yeşil bir kente ılık bir yaz gecesine astın beni
Sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi
Ödedim cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü
Son sözün ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim
Geçmişten nefes alıp, geçmişe nefes verdim
Anılar kemirdi yüreğimi
Felç oldu hislerim
Zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden
Tek bir saniye bile süzülmüyordu
Ters çevirmeye cesaretim yoktu
Çünkü yeniden başlayacak bir hayatın korkağı olmuştum
Aşkların sonrasında hüzün vardır
Ya sen hüznü boğarsın ya da hüzün seni boğar
Ama birisi kanatlarını kırarsa eğer
Yaralı kuş rolüne soyunacağına
Yürümeyi denemelisin
Hayata dönmelisin
Bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü
Ve sonunu infaz ediyordu içimde
O gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer
Ölen ben olurdum
O gece hayatın lekesiz bir anında
Seni intihar ettim
Şimdi katil benim
Artık güncemde bir boşluksun
Yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun
Ve sana ait sandığım her şeyin
Aslında benim olduğunu anlıyorum
Hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin
Kendimi keşfettikçe seni kaybediyorum
Ve ufkuma sensizliği korkusuzca geriyorum...
Kayıtlı
bozkir_beyi
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 37


Rüzgarını Bekleyen Bayrak


Site
« Yanıtla #17 : 24 Aralık 2005 - 15:39 »

bekiro şiir kimin kardes
Kayıtlı
bilgisayarci
Site Yöneticisi
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1642


Mustafa


Site
« Yanıtla #18 : 26 Aralık 2005 - 13:28 »

Alıntı sahibi: "bozkir_beyi"
bekiro şiir kimin kardes


Şiir KAHRAMAN TAZEOĞLU'nun...

Ama bu şiir nasıl şiir, onu pek anlamadım...
Kayıtlı

"Şu vahdet tarumar olsun!" deyip saldırma İslam'a;
Uzaklaşsan da imandan, cema'atten uzaklaşma.
M.Akif
bekiro
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 175


« Yanıtla #19 : 19 Ocak 2006 - 09:38 »

neyini anlamadın kardeş.
Kayıtlı
bekiro
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 175


« Yanıtla #20 : 19 Ocak 2006 - 10:08 »

Şehirler Olmasa Anılarımız Ölü Olurdu

...
ve hep uçurum kenarlarında gülümsüyordun bana
nicedir kendimi biriktiriyorum her şey aşka varır diyerek
ve utanmadan ağlayabiliyorum artık gidişlerine
bir tek sen çıkıyorsun şehirden tüm kalabalıklar yalnızlaşıyor
içi boşalmış bir kente içtiğim antları kusuyorum
"yanındayım" diyorsun en yanım bayramlaniyor

geceleri molasız geçiyorum şehirleri
bir aşka bir ölüm yetmiyor bu çağda
gecemin en zifiri yanını kemiriyor bir sırtlan
ve leşim bir aşkı kusmaya and içiyor
sönmüş olsa da

gölgeme bile sözüm geçmiyor artık
oysa ben şehir çocuğuyum
yani yorgunum
her karanlık bir kent kursa da bana
içinde ellerin olmayan her şey sadece kalabalık

bilir misin yanımdaki
düşler kırılarak çoğalır
ve yoklaşarak azalmak
bir varoluş şeklidir çaresizliğin
çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür
elleri tütün kokulu gece yalnızları
nikotin biriktirir gece nöbetlerine
bu yüzden
bütün çay bardaklarIna dudak izim bulaşıyor
buralarda ölmek ve gülmek arasında fark kalmamış
sürüyorum kendimi
büyük sevdalarını küçük korkulara yedirtenlerin şehrinden
ömrüm!
kendine saklı bir kent bul
yarin gözlerinden yapılmış

                                                                   KAHRAMAN TAZEOĞLU
Kayıtlı
bekiro
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 175


« Yanıtla #21 : 20 Ocak 2006 - 21:51 »

MAVİ BİR ÖLÜM
yine sana sesleneceğim
senin kim olduğunu hiç bilmeden, senin kim olduğunu en çok bilerek
isyankar zambakların, çılgın nilüferlerin
dört nala açarak kiraz çiçeklerinin, dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım

sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
sana oklardan değil, yaydan bahsedeceğim
gülün dikenlerinden değil,
gülleri ve dikenlerini doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım
akan su gelmeyecek kelimelerime,
suyu şefkatla kucaklayan sessiz taşların canını yakan damlaları
dillendireceğim
yine sana sesleneceğim, senin kim olduğunu hiç bilmeden,
bilmek istemeden
alaaddin´in sihirli lambasından çıkan cin, bana gelseydi
ve ne dilersem dilememi isteseydi, hiç bir şeyi elde etmeyi dilemezdim
bir şeyden vazgeçmeyi isterdim sadece
hayatta bir şeyden vazgeçmem lutfedilseydi...
bedeli herşeyim olsa bile
sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
garip değil mi?
sana seslenmekten vaçgeçmediğimi,
bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de
oysa sana seslenmek, bütün hesaplarımı gördüğüm bu dünyadaki
tek geride kalmiş hesap benim için
bu dünyadaki tek yük bu seslenişin kalbini avcumda tutabilmek
kürek mahkumu için kürek ne ise, benim için de sana seslenmek o
bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
öbür yandan bileklerimden sızan kanların,
gönlümü işgale yeltendiği bir rotanın can suyu
oysa ben sana küreklerden değil,
gemiden bahsetmek isterdim!
atalarım bana kadınlara gökyüzünü,
gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
sen kürekleri, yağlı urganları,
geceyi siyaha gömen fırtınaları ögretmeye calışıyorsun
sana ellerimle dokunarak, gözlerimle okşayarak göstermek isterdim
rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
ama senin vaktin yoktu
ben bunu hiç anlayamadım
kavminin kadınlari bana öğretmediler ki!
bazı kadınların beyaz güvercinlerden daha çok siyah apoletleri
sevebileceğini
sana sesleniyorum
ve gözlerim bileklerinden parmak uçlarına kadar toplanmış
kan pıhtılarını seyrediyor
kürekleri bırakmıyorum
önce yücelttiğin, sonra terk ettiğin aşkın onuru için
kalemi bir an elimden düşürmüyorum
Ankara kalesinin önünde sana sesleniyorum
benden kaçıp cennete gitmek isteseydin,
seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
cehennemle konuşurdum
seni ona anlatabilirdim
oysa sen ne cenneti isteyecek kadar aşk oldun
ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık
"seviyorum seni ama" dedin, "hoşçakal" diye ekledin
"şimdi gitmeye mecburum, belki yine gelirim,
umarım gelirim" son sözün oldu
cennetin ve cehennemin dillerini,
savaş mağaralarını ve aşk şiirlerini,
gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
senin sözlerinin anlamını ögretmediler,
hiçbir şey söylemedin gittin
ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
dilsiz olanın yaşayabileceğini sen ögrettin bana
ve kalemime ilk defa yaban gözlerle baktım
yine, yeniden, sadece sana sesleneceğim
müebbet bir aşk dışında bildiğim tüm duyguları terk edeceğim
sana sesleneceğim yine
seni sadece kuru bir sevgiyle değil
derin bir hüzünle,
binlerce yıllık bir gururla
ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi duyumsuyor musun?
mütevazi bir sevgiyle değil, küstah bir aşkla sevdim seni
ben osmanlı gibi kollarımın yetışemediği bir aşkı
kucaklamaya çalışırken
sen köprülerin ülkesi venedikteki son sancağı
kışın üşümemek için şal yaptın kendine
neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
zaman geçtikce eksilir demiştin oysa
atalarımın öğrettiklerine ters düşse de, sana inanırım bilirsin
zamanla unutursun demiştin, niye daha derinleşiyor öyleyse?
derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları,
coşturuyor ayrılık sözlerin
öfkelerin kararlılığını aşka katık ederek konuşacağım
bedenim bu dünyayı terk edene kadar
öyle sanıyorum ki
hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığım için
benden uzun yaşıyacaksın
benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin
küstah bir aşkla seveceğim seni
ben savaş ve ölümle haşır neşir olan kelimeler dışındakileri
unutmaya gayret edeceğim
ömrümün geri kalanında
sana sesleneceğim yine
ben seni beyrut gibi sevdim ama
sana ne Mağrib´i ne de Manhatten´ı anlatamadım
Bağdat´ı ve Şam´ı işgale yeltenmişken
venedikten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
senin kim olduğunu hiç bilmeden
ağlayan zambakların, dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
senin kim olduğunu en çok bilerek
kavmimin bana vaad ettiği tüm aşkları terk edeceğim
müebbet bir aşk, sarı bir hüzün,
kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
bu dünyayı terk etme müjdesi gelene kadar...
hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydim keşke
hüznümün beni aşan taşkınlığını
gururumun binlerce yıl önce´den miras kalmış hoyratlığını
öfkelerimin hiç bir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
anlayabilseydim, anlatabilirdim sana
seninle yaşanan bir aşktan sonra
ayrılığın ölüm bile olsa, MAVİ BİR ÖLÜM olacağını.

*ÖMER ÇELİK´
Kayıtlı
Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: