bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 28 Mart 2024 - 20:41 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: [1]   Aşağı git
Gönderen Konu: Elimden Tutar mısın?  (Okunma Sayısı 6538 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« : 02 Ağustos 2008 - 17:00 »

Elimden Tutar mısın?
Bekir Yalanız 
 

Tarihî şehrin erkekleri, ellerine aldıkları gazete, karton ve seccadelerle aynı yöne akıyordu. Ezan okunmu? ve herkes camideki yerini almıştı. Erken gelenler ?anslıydı. Geç kalanlara ise, hafiften çiseleyen yağmur, sanki sitem ediyordu.

Caminin kalabalık olması ve dışarıya taşan cemaatin çokluşu cami idaresini de harekete geçirmişti. Emir Dede kendini çoktan fahrî görevli ilân etmişti. Gelenleri bir trafik polisi gibi yönlendiriyor ve boş yerlerin doldurulmasını sa?lıyordu: “Saflar düz olsun beyler!”, “?urasını düzelt birader.”, “Evlât bir adım ileri gitsen…”

Önden başlayarak arkaya doğru safları düzelttirerek geliyordu Emir Dede. Kapının yanına yaklaştığında safların uyumsuzluşu hemen dikkatini çekmişti. Bir genç, iri vücuduyla iki saf? birden işgal etmişti. Emir Dede uzaktan tok, fakat bir o kadar da yumu?ak seslendi:
- Delikanlı, biraz geri gelsen, düzeltsen şu saf?!
Delikanlı, yağmurdan korunmak için, başını kısa aralıklarla caminin gölgeliğine doğru uzatmakla meşguldü. Bu sebeple Emir Dede’yi duymamıştı.
“Ben bu yağmurda insanlara yardımcı olayım… Bu da beni takmasın!” diye geçirdi içinden Emir Dede. Canı s?k?ldı. Bu sefer sesini biraz yükselterek:
- Delikanl?! Duymadın herhalde beni. şu saf? düzeltsen, diyorum. Bozulmasa saf!
Delikanlı aynı yöne bakmaya devam ediyordu, sanki Emir Dede’yi duymamakta İsrar ediyordu. Emir Dede ?a??rmıştı. Bir müddet ne yapacağını kestiremedi. Sonra gencin yanına iyice yaklaşt?. Yüzüne doğru e?ildi. Hissettiklerini hayk?rmak istiyordu.
Ama konu?amadı. Cümleler düğüm olup boğazına dizildi sanki. Kolları yoktu gencin. Ba?? mahcubiyetten e?ildişinde ise, daha da ?a??rd?. Delikanlının ayakları da yoktu.

Annenin yoklu?u
Hayallerinin farkına bile varamayacak ya?taydı Ali. Bir yolculuğun son durağında, ?oförün uyumasıyla gerçeğin soğuk yüzüyle karış karışya gelmişti.
Artık Ali’nin elleri ve ayakları olmayacakt?. Elleriyle çiçeklere dokunamayacak, çayırların o tatlı yeşilliğinde doyas?ya ko?amayacakt?. Bütün bunlara dayanabilirdi. Evet, dayanabilirdi; ama ya annesi?

O da elinden uçmuştu. Nazını çekecekti belki. Onun yanında teselli öpücükleri konduracakt? ya?aran gözlerine. Ama onu da kazadan kalan demir y?nları arasında bırakmıştı. yıllar geçse de içinde duyduşu sevgi açlığı bir türlü bitmeyecek ve yalnızlı?ın o çıldırt?c? gecelerinde annesi hayallerini asla terk etmeyecekti.


Ortada kalmanın dayanılmaz acısıyla ikinci yüzleşme
Dört yıl sonra hayatın mânâsına dair bazı gerçekleri yeni yeni anlamaya başlamıştı Ali. Babasının ekonomik sıkıntısına, kendinin bakımı da eklenince hayat iyice çekilmez olmuştu. Duygusallığı bütün kırılganlışıyla yaşıyordu.
O gün babası eve, bir kadınla gelmişti. “Cici annen” deyip, oldukça ?a??rtmıştı onu. Sadece onu mu? “Cici anne”ye de Ali ile alâkalı hiçbir bilgi verilmemişti.
Günler geçtikçe cici anneden sık duymaya başladığı “Allah belân?zı versin!” sözü ve yediği dayaklar Ali’nin yüreğine dokunacakt?.
Olmuyordu işte. Olmuyordu.

Balkonda kendine hazırlanan yeni yer de onu iyice bunaltmış ve incitmişti. Sessizliğini Bütün Sesleri ??iten’e anlatmaktan başka da bir çaresi yoktu.
Zaman geçmek bilmiyordu sanki. Her gün tartışma, kavga…
Sebebi belliydi: Ali.

Ne yapacak bir şeyi, ne de gidecek bir yeri vardı. Babasıyla ara sıra göz göze gelse de, bunlar kelimelere hiç dökülmüyordu.
yıllar yıllara eklendi böylece. Ali’nin ya?? on dört olmuştu.
“Evlât, seninle biraz konuşmak istiyorum!” dedi bir gün babas?. Onu ilk defa muhatap almıştı; ilk defa dinleyecekti. Belki de ilk defa yüreğinin acısını gözyaşlarıyla karıştır?p anlatacakt?.

“O?lum, artık sana bakamıyorum. Bunu biliyorsun. Ve bu beni kahrediyor. Devletimiz senin gibi çocuklara bakımda bizi yalnız bırakmıyor. Bunun senin ve benim için daha hayırlı olacağını düğünüyorum. Sana arzu ettiğim gibi bakamamanın ?zdırabını artık taşıyamıyorum. ?mkânsızlı?ımızı görüyorsun. Seni bakımevine gönderece?im. Ne olur beni anla oğlum!”

Hiçbir şey söylemedi Ali. Daha doğrusu söyleyemedi. Sadece yaralanmış Yüreğiyle, “Tamam” diyebildi.

İlk yolculuk
Babasını çok severdi Ali. Hayattaki tek dayana?? oydu. Cici annesi geldikten sonra babasına hiç yakın olamamıştı. “Baba” deyip kucakla?amamıştı onunla. Birlikte zaman geçirememişlerdi. Bu ayrılık onu bir daha görememek mânâsına geliyordu.
Ve ayrılık vakti…

Karadeniz’in o en uzak ilçesinde kendine yer bulunmuştu. Babası onu bu uzun yolculukta bir muavinin huysuzlu?una emanet edecekti.
“Ben elsiz ayaksız bu çocuşu yolda nasıl idare edece?im?” diye itiraz etse de, aldığı paranın cazibesiyle sesini birden kesmişti muavin.
Ve yola koyuldular…

?htiyacın ve acizliğin en uç tarafından yol alıyorlardı. Mesafeleri a?tşkça sanki yola yol ekleniyordu.

Yüreği de içi de yanıyordu susuzluktan. ?çse ihtiyaç hâs?l olacak ve muavinin gözlerine bakacakt?. Bu da çok zoruna gidiyordu. Yemeden, içmeden yaptığı yolculuğu bittişinde takati de kalmamıştı artık. ?oförün muavinle göz göze gelip “?ndir ?unu!” demesi ise, onu iyice bitirmişti.

şu koca gök kubbe altında yaşayacak bir yer bulabilecek miydi acaba? S?nacak ve nazlanacak bir yer.

“arkadaşım seni kim alacak?” dedi muavin hiddetlenerek.
Cebindeki telefonu almasını ve son aranan yeri aramasını söyledi ona.
Muavin: “Tamam… Biraz sonra alacaklar seni!” dedi ve yanından uzaklaşt?.
Tekerlekli sandalyenin kolunu bile çevirmekten aciz bir yalnızlıkla beklemeye başladı Ali. Aklından o kadar çok şey geçiyordu ki! O kadar çok şeye isyan etmek geliyordu ki içinden! Ama anne karnındaki bir bebe?i, topra?ın altındaki canlıları unutmayan Allah, hiç kendisini unutur muydu? Yine O’na sığınıyor ve ömrünün geri kalan kısmını iradesiyle karışlamak istiyordu.

Hayata tutunmaya dair bir ümit
Bu ilçeye geldiğinde içinde bir coşku olmuştu sanki. Bir ümit ve bir k?p?rdanı?. Mânâ veremediği bir yürek hoplaması belki de.
O genç…

Kendine ‘el’ ve ‘ayak’ olacak o genç... Bakımını üstlenecek o genç. Fikret.
Yüzünde bir nur vardı. Yüreği yansımıştı o temiz yüzüne.

Gönlünü gönlüne katarak “Hoş geldin!” dedi. Öyle içten öyle samimi söyledi ki!
Günün büyük bölümünü Fikret’le birlikte geçirecekti Ali. Dert ortaşı, can yoldaş? olacaktı kendisine. Daha da önemlisi, unuttuşu Bir’ini hatırlatacakt? ona.

Hastalığını anlamışçasına o güne kadar çok az bildiği Bir’inden bahsetti Ali’ye. O’nun varlı?ından sahneler sundu. Kapattı?? kapılar bir bir açılıyordu sanki. Sorular sordukça cevaplar alıyor ve kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu.

Ya?adıklarını, hâlini bir bohçaya sarmış ve haykırmıştı:
“Yalnız olmadığım? anladım.” O’nun gücünü hissetmişti güçsüz bedeninde.
Kendini O’na teslim etti. Gerçek hürriyetin O’na teslimiyette olduğunu anladı.
Anladı ve bırakmadı.

“Ben ne yapabilirim?” ve “Ben de yapabilirim!” diye düşünmeye başladı. Başladı ve alnını ilk defa O’nun huzurunda secdeye koydu. Payla?acak mutlaka bir şeyleri olmalıydı. Mutluluşun ve huzurun kaynaşının burada olduğunu anladı. Geç kalmamalıydı.

Yüreği uzun zamandan beri ilk defa hopluyordu. İlk defa heyecanlanıyordu. İlk defa “Biraz sonra ne olacak acaba?” diye meraklanıyordu. Bu müthiş bir duyguydu. Hiç yaşamadığı bir şeydi bu.

Ümitle sarıldı buraya. Sonra kendi gibi arkadaşlarla tanı?t?. Dertlerini ve hikâyelerini dinledi. Kendinden zor durumda olanları gördü. Sadece gözleriyle yaşayanı, konu?amayanları ve düğünemeyenleri gördü. Hâline ?ükretti.
O günden sonra, geceleri ümitle uzanıyordu yataşına. Yarından sürprizler bekleyerek dünyanın en tatlı uykusuna daldı.

İçinde mânâ veremediği heyecan öylesine ilerliyordu ki, engel olamıyordu ona.
Geçen günler öyle kapılar açıyordu ki, Ali sanki hayata yeniden başlamıştı. Yeniden karar vermişti. Ve ulaşmak istediği yerlere oradan başlayarak gidecekti.
arkadaşlarının yanına gidiyor ve onlarla sürekli dertleşiyordu. Hattâ yemeklerini yapan Seher Teyze bir ara yanına gelip, “Ali evlâd?m, bu enerjiyi nereden buluyorsun?” diye merakını izhar etmişti.

“Seher Teyze, ben gözlerimin görmesine, rahatlıkla yiyebilmeme ?ükrediyorum. ?ükredecek bir şey bulmak tutunacak bir şey bulmaktır, hayattan kopmamaktır. S?nacak bir yeri olmaktır.” demiş ve ?a??rtmıştı onu.

Günlerini arkadaşlarını hayata başlamaya çalışmakla geçiriyordu. Tükenmi?liği önlerinden çekip onlara heyecan dolu bir dünyanın varlığını göstermeye çalışıyordu. Hele bir keresinde yemekhanede konuşması yok muydu? Ne kadar da tesir etmişti dinleyenlere:

“arkadaşlar, buraya gelmeden önce hayatın benim için artık bir mânâsı yoktu. Bir gâye olmayınca, bir mânâ da olmuyor zâten. Gerçek sakatlık ne gözün kör olması, ne elin tutmamas?, ne de ayakların olmamasıdır. Gerçek sakatlık insanın hayallerinin ve vereceklerinin bitmesidir. Size bir s?r daha vereyim mi? Dünyanın en mutlu insanı, evet en mutlu insanı kimdir biliyor musunuzı Başkasını mutlu edendir. Başkası için yaşayandır. Başkasını kendine tercih edendir. Elindekini paylaşandır. Elmanın iyisini arkadaşına verendir. Payla?andır.”

Bu konuşmadan sonra yemekhanede coşkulu bir alkış koptu. Bakımevinin müdüründen öğretmenlerine kadar herkesin gözleri ?l ?ldı.

Günler artık mânâ dolu geçiyordu.
Resim ve el işi öğretmenleri uzun süredir iş yapamamaktan ?ikâyetçiydi. Ümitleri tükenmi?; düşkünlere teselli verecek cümleleri de bitmişti sanki. Onlar da bir çıkış yolu arıyor, bir şeyler yapmak istiyorlardı.

Ali ilâç gibi gelmişti onlara. Kendi aralarından birinin bu heyecanı, onlara da ümit vermişti.

‘Engelliler Haftası’na denk gelen resim, eliği ve ah?ap sergilerinden sonra, ilçe halkına bir sürprizleri vardı. İlçenin protokolünden halkına kadar salonu dolduran insanlara bir konuşma yapacakt? Ali. Günlerdir hazırlandığı konuşma için çok heyecanlanıyordu. Sunucu kendisini anons ettiğinde heyecandan kalbi duracak gibiydi. Aynı ilçede yaşadığı insanlara duygularını ifade edebilecekti. Bu onun için müthiş bir şeydi. Büyük bir nezaketle mikrofona yaklaşt?. Dinleyicilere engellilerin problemleriyle ilgili bilgiler verdi. arkadaşlarının hayat hikâyelerinden kısa kesitler sundu. Duygulu anlar yağandı konuşma boyunca. Ama Ali henüz son cümlelerini söylememişti. “Son olarak” diye başladıktan sonra katılanlara şu cümlelerle veda etti:“Efendim, biz yaşamak istiyoruz. Bizlere acıyarak bakmanızı istemiyoruz. Yardım istediğimizde para vermeyin ne olur! Elimizden tutun, karışdan karışya geçirin! Bizler bir işe yaramak istiyoruz. Bir şey kaldırılırken, onu tutanlardan biri olmak istiyoruz. Ne olur bunu bize çok görmeyin. Engelimiz bedenimizdedir; zihnimiz ve kalbimiz o kadar açık ki...”

Bir adım atmanın ötesinde, bir adım attırmanın mânevî zevkini duymak
Ali artık birlikte kaldığı arkadaşlarının can yoldaş?, dert ortaşı olmuştu. Hayata tutunmanın adı olmuştu onlar için. Kısa filmlerden, gazetelere yazı yazmaya, oradan dergi çıkarmaya ve hayat hikâyelerini kitapla?tırmaya kadar birçok projeye birlikte imza atmışlardı.

Ve “Zaman geçmesin!” dedikleri bir yola girmişlerdi.



Ne kadar da çabuk geçmişti zaman. Hayallere ulaşmak hayal iken, ne kadar da çok şey yaşamış ve ya?atmıştı. Rabbi’ne gözleri yaşlı, ba?? önünde ?ükrediyordu.
Kendine son uyarıyı yapan Emir Dede’ye edeple dönüp; “Ayaklarım da yok ellerim de; ama üzülmüyorum amca. ?nanın o kadar çok ümidim var ki!” dedi ve oturduşu yerden Cuma namazının ilk sünneti için tekbir aldı.

 Gerçek bir hayat hikâyesinden alınmıştır.
 


SIZINTI TEMMUZ 2008
Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« Yanıtla #1 : 08 Ağustos 2008 - 07:16 »

gündeme...
Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
menzilli
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1755



« Yanıtla #2 : 11 Ağustos 2008 - 09:32 »

çok ama çok çok güzel....emegine saglık hasan kardeşim..mahvoldum okurken ya Cry Cry Cry
Kayıtlı

BİR SEVDAM VAR..ONUN İÇİN BURDAYIM...
ali_cicek
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 806



« Yanıtla #3 : 11 Ağustos 2008 - 17:15 »

Allah'a şükürler olsun ki hala yaşıyoruz....
Kayıtlı

Medeniyet Dediğin Açmaksa Bedeni, Desene Hayvan Senden Daha Medeni
***Yoksa Sana Olan Yakınlığımı ve Sana Gücümün Yettiğini İnkar Mı Ettin? (hadisi şerif)***
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« Yanıtla #4 : 26 Ağustos 2008 - 14:20 »

gündeme...
Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« Yanıtla #5 : 29 Ağustos 2008 - 07:23 »

gündeme...
Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« Yanıtla #6 : 11 Kasım 2008 - 19:08 »

gündeme...
Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
murat-t
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 589


« Yanıtla #7 : 12 Kasım 2008 - 11:24 »

eline  sağlık  hasan  kardeşim.......
Kayıtlı
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« Yanıtla #8 : 19 Kasım 2008 - 18:56 »

Gündeme...
Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
Sayfa: [1]   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: