"Sevmeyi bilmeyene, bilmeyi sevmek ne ki?"
"Sevmeyi bilmeyene bilmeyi sevmek ne ki?" diye soruyor ?skender Pala. Ne kadar hakl?! Ormanın nerede olduğu bildiğin halde, ormana yürüyecek heyecanın yoksa, vurdumduymazlığın kor ateşlerinde bütün ormanları yakmışsın demektir. Çiçeklerin taç yapraklarını sayıp sayıp da, bir çiçek yüzünü yüzündeki sevince katı?tıramayacağın bir sevdişin yoksa, çiçek çiçek aşkları do?ramı?sın, nice demektir. Bülbüller gül yapraklarının kızıllığının kromotografik analizini yapmazlar, yapamazlar. Seslerini güllerin yapra??na doladıkça, sabahı da, gülü de, kendilerini de yeniden kıymetlendiren ve eşsiz bir değere eriştiren bir simya ustası oluverirler. Severler, sevmesini bilirler.
Bilgi yarışması değildir yaşamak; sevgi yo?rulmasıdır. Bilmek, sadece saymadır, sadece ölçmedir, sadece tartmadır. Bak?rc?lar meselâ... Bak?rı sadece tartarlar. Onlar için bak?r sadece kal?bıyla vardır. Bakışları bak?rın kalbine de?mez. Bak?rın yüzüne kaz?nmış onbin yıllık mühür onları ilgilendirmez. Oysa, antikacı bak?rın kal?b?na değil kalbine bakar. Kalbiyle tartar onu. Antikacı ile bak?r f?s?lda??rlar birbirlerine. Aralarında hiçbir ölçüye gelmeyen, hiçbir terazi kefesine sığmayan, hiçbir sayıyla hesaplanamayan bir baş kurulur. Topra?ını üzerinden atmış bak?r ilk defa konu?ur. Bin yılların suskunlu?unu/beklemi?liğini antikacının heyecanla inip çıkan gö?sünde çağ?lt?lı bir nutka dönüştürür. Yüreği k?p?r k?p?r atar gibidir kıymetinin bilindiği avuçlarda. Bundan böyle kapladığı yer kadar değildir “o bak?r”ın hacmi. Ba?lı olduğu zamanların habercisi olduğu için önemlidir. Sanatkârına bizi başladığı için eşsizdir.
Sevmek başlanmak demektir. A??k olmak, sarma? dolaş olmak demeye gelir. Bak ki; aşk bile sarmaşıktan ödünç almıştır anlamını. Sarmaşık döner, dolanır, k?vranır, ama hep bağlıdır, her daim sarıp sarmalar, başlanır..
Diyeceğim o ki...
Dinin bilgisi, seni Allah’a başlamayabilir. Hatta ağırı bilgi zorlaması hazır başlarını çözebilir bile... Allah’ın bir olduğunu bilmen ve bildiğini bildirmen, O’nun katında biricik olduğunu hissetmenin garantisi değildir. Sözgelimi, otuziki farzı eksiksiz yazabilsen sınav kâ??d?na, “dinci” seni başarılı sayacaktır. Örneğin, “A?a??dakilerden hangisi Hz. Muhammed (s.a.v.) ’in katıldığı savaşlardan değildir?” sorusunun doğru seçeneğini kalbinden vursan kur?un kaleminle, sana puan verilecek...
Sadece bilmeni ölçüyor sınavlar. Bilmeyi sevmeni umuyorlar sınav koçları. Sevmesen de bilmeni istiyorlar. Sevmeye sevmeye bilmeni bile alkışlıyorlar. Seni hiç yokken sevip, özene bezene var eden Yaradan’ını, ?? yüzüne dokunmayan, s?cağı tenine dokunmayan uzak bir yıldız gibi tarif ediyor kimi vaazlar. Sana ?ah damarından bile yakın olduğunu f?s?ldayan Rabbin ile s?cacık ve içten bir baş kurmaya ayarlı değil din bilgisi kitapları. Seni hiçlikten çıkar?p “gözde”si eyleyen, kendi kutlu ve müşfik sözüne muhatap eden Rabbini sözel kalabalıklar arasında kuru bir bilgi olarak sunuyorlar sana. Bilmeni istiyorlar sadece... Saymanı, yazmanı, işaretlemeni... K?l?na zarar gelmesin diye üzerine tir tir titreyen “ana yürekli” Peygamberin –ne hikmetse- çoğu kez savaşlarını saydırıyorlar sana. Sarma? dolaş olamıyorsun O’nunla da.. Sınav kaygısıyla terlemi? ellerini O’nun ellerinin serinliğine bırakacak o bağlılığı hissetmene fırsat verilmiyor gibi.. ?badetleri de sanki Allah’a “sus payı” vermek diye bellemi?sindir Allah bilir. “Tamam, tamam; namaz k?lacağım Allah’?m, cehenneme atma yeter ki.... Bak, oruç da tutuyorum; k?zmayasın sakın!” der gibi içinin içi. Sana o güzel yüzü veren, sana o eşsiz gözleri bağışlayan Rabbin, sana niye sevemediğin ibadetleri, niye zoraki yapacağın meşguliyetleri emrediyor olsun ki? Yüzünü güzel eyleyenin dini de güzel değil midir?
Rabbini bilmek, seni O'nu sevmeye vardırmıyorsa, nasıl bilmek bu? Peygamberinin hayatının detaylarını bilmekle, sevildiğini, sevdiğini, sevindirildiğini hissedemiyorsan, nice bilmektir bu?
Senai Demirci