bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 28 Mart 2024 - 15:10 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: [1]   Aşağı git
Gönderen Konu: zaman, yola koyulma zamanıdır  (Okunma Sayısı 1642 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
delireis
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 237



« : 09 Eylül 2008 - 22:11 »

ZAMAN, YOLA KOYULMA ZAMANIDIR

Gözünü dikti semaya ve “ebed” olanı düğündü. Semayı ilk defa görüyormu?çasına ?a?akaldı. Gitti?i her diyarda bir başka görünürdü sema kendisine. Her defasında böyle olurdu. Gözünü kaldırır ve semanın olanca genişliği karışsında tefekkürâne duygular içerisinde düşüncelere dalıp giderdi. Giderdi… Giderdi… Ve bir süre sonra tatmin olan ruhunu da yanına alıp koyulurdu yola Cahit.

Koyulmuştu yola Cahit… Kendinden emin, yolundan emin. Gün do?muştu daha demin. Bir horoz ötü?ünden alınan muştu. Ve yola koyulmuştu. Bir adam ki adı Cahit. Kimse bilemez neyedir derdi. Kimse bilemez ne için atar kalbi.

Cahit… Bir garip adam. Sessizliğin hâkimiyeti altındaki yüzünde sadece gözleri konu?ur gibiydi. Aslında konu?an kalbiydi. Bütün bir vücut susmu?; sadece göze var izin. Gözler ise her zaman bu?uyla perdeli. Havaya kalkt? elleri; silmek için buğulanan o gözleri. Hep ıslak hep ıslak gözler. Hiç dökülmez mi şu dilden sözlerı Gözlerinde perdelendi bir an aşk… Göz kalbin aksiydi aslında. Aslında perde perde göze dolan aşk; kalbin sevdasıydı. A?ktan cayır cayır yanan kalbin süveydası artmadan ko?malıydı dosta. Bunu hissetti ve koyuldu yola.

Koyulmuştu yola Cahit… S?rtında bir ince yelek; içinde ilahi rıza için atan bir yürek… Ve ardında binlerce melek; gözlerinin önünde dâr-ı bekâ … Koyulmuştu yola.

Koyulmuştu yola Cahit... Yol ki bir büyük bahçe. Ne ba?? belliydi ne de sonu. Yol ki; engellerle bezeli. Öyle bir yol ki çıkış kap?sı insanın kendinde bitiyordu. Lakin göremiyordu bunu gözler. Bunu görmek için inanmak gerekiyordu. ?nancın tane tane serpildi?i genç yürekler görüyordu bunu.

Koyulmuştu yola Cahit… Önünde ne a??lmaz engeller vardı. Koyuldu yola, ardında ne baht? karalar vardı. İçinde esen hiç dinmeyen f?rtınalar, kalbinin tam orta yerinde onu uçuracakmış gibi duran, her an sesini duyduşu hüdhüdler...

Koyulmuştu yola Cahit… Sesleniyordu ona dev gibi bir şair: “Sen bir devsin yükü ağırdır devin…” Evet Cahit, senin yükün ağır. Senin yükün da?ların bile yüklenemeyece?i kadar ağır. Sen bir dev olmayabilirsin ama Cahit, kendine bu yolda k?lavuz yaptığın o yük; inan devinkinden de büyük. Onu taşımaya cüret edemeyen da?ların bile bakışları sana hayran. Sana tutkundur bu yüce cebelin Yüreği. Ve sesleniyordu sana yüksek tepelerin ardından: “Yükünü al s?rtına ve koyul yola. Bu şerefli yükü s?rt?nla değil, omuzlarınla değil, kalbinle taşı. Yum gözlerini ve hisset bu onuru.”

Koyulmuştu yola Cahit... Hissetti yükün ağırlığını, hissetti yükün şerefini. Ama bir kere bile yorgunlu?a düşmedi kalbi. Bir kere bile ?ikâyet etmedi yükünden. Ne kalbinde bir yorgunluk hissetti; ne de omuzlarında. Gönlü razıydı ya “rıza”ya artık bu yolda her ne yapılsa dönüşüveriyordu gülistana adeta. Rıza ve razı olmak. Birbirlerini nasıl da tamamlıyordu. “Rıza”ya erişebilmek için razı olmak gerekiyordu evvela. Her zorlu?a “rıza” için razı olmak ise er kişinin harc?ydı.

Razı oldun muydu bir kere, geliyordu gerisi. Rezzak olan, rıza için kapı kapı dolağan kulunu hiç rız?ksız bırak?r mıydı? İşte onun rızk? da buydu. Ona verilen sorumluluk onun için en büyük rız?kt?. rızkını aldı, boynu bükük; gönlü dopdolu koyuldu yola. Bu rız?kt? onu bu yola koyan. Bu rız?kt? onu bu yolda pervane gibi co?turan. Bu rız?kt? onu her ilme koşturan… şükür gerekirdi buna. ?ükretti defalarca Cahit. Yattı ?ükretti, kalkt? ?ükretti. Nefes aldı ?ükretti, nefesini verdi ?ükretti. Etraf?na bir göz attı. O kadar neden vardı ki şükür için… Yürüyordu, konuşuyordu, elini hareket ettiriyordu. Düğünebiliyordu dahas?. Dahası görüyordu, duyup hissedebiliyordu. Birden Efendisinin bir gece h?çkırıklar içerisindeki haykırı?? ç?nladı kulaklarında: “?ükreden bir kul olmayayım mış” Olmalıydı; ?ükreden bir kul olmalıydı. Hem de kul değil köle olmalıydı şükür yolunda…

Koyulmuştu yola Cahit… Hiç kendinden bu kadar emin olmamışken. Ve ömründe kendine bu kadar güvenmemişken. Bu güven i?iydi. Kendine güvenden önce “?ah damarı kadar yakın olan”a, “ötedeki”ne güvendi. Bu İbrahim olmak gibi bir şeydi. İbrahim kadar cesur, İbrahim kadar baştan ayağa tevekkül kokmakt?. İbrahim girmişti o ateşe; korkmadan, meyus olmadan, cesurâne. İçinde hiçbir şüphe tohumu bırakmadan. ‘İçindeki putları da devirmişti, elindeki baltayla etrafındakileri de…’


“Bin u?akla harlasalar ateşi
Yine dönüşür İbrahim’e gül!”

Böyle tevekkülle yaklaşan bir kula elbet dönüşürdü gül. Elbet selametli olurdu ateş. Elbet Cahit’in güveni sonsuz olurdu rabbine. Nasıl ki rabbi Musa’yı denizde bırakmamıştı. Nasıl ki rabbi Yusuf’u kuyuda da, sonra zindanda da yalnız bırakmamıştı. ?nanan bir kalp ise başlangıçnoktas?, elbet Rabbi onu da yalnız bırakmayacakt?. Elbet yoluna devam edecekti sonuna kadar…

Koyulmuştu yola Cahit… Biliyordu ki bu yolda yalnız değildi. Ma?araya girdi iki kişi… “Allah bizimle beraberdir!” dedikten sonra iki kişi miydi ki? İşte bu yüzden yalnız değildi Cahit. Her zaman yanındaydı en büyük vekil, en büyük şahit. Daha ne isteyebilirdi ki Cahit!

Koyulmuştu yola Cahit... “Bir dertli kul idim derman arayan…” diyen Beyazıd-i Bestamîce koyuldu yola. Derde derman arayan kuldan öte aslında o kendini; ruhunu arıyordu. Benliğinde kaybolan ruhunu çekip almalıydı bunca unutulmu?lu?un arasından. Aslında onun derdi “Güne?i sa? elime ayı sol elime koysanız da bu davamdan asla vazgeçmem!” diyen Resul’ün yürek acılarına ortak olma iste?iydi. Dikilme iste?iydi Leheblerin karışsına. Dikilme iste?iydi Nemrutların, Karunların karışsına. İşte dert dert diye yandığı buydu. Dilinden dökülmeyen ama kalbinden hiç çıkmayan buydu. Karar vermişti ve çıkmıştı yola.

Koyulmuştu yola Cahit... Verilen her karar gibi uygulamak gerekirdi bunu. Ne olursa olsun kararım bu diyorsan; dönmemek demekti bir daha bu yoldan. Bakmamak demekti daha önce atılan adıma. Kalbi de alıp düşmek demekti yola. Ve bu yolda görülen her ne olursa olsun pişmanlık duymamak demekti zerre kadar. Zerre kadar dahi düşmemekti şüpheye. Attığınız her adımın imzanız olması demekti bu. Bu yolda şüpheye yer yoktu. Bu yolda korkuya yer yoktu. Yalana, zulme yer yoktu. Bu yol aşk yoluydu. Bu yol Hakk yoluydu. Bu yol gönül, bu yol ilim yoluydu. Gözden taşan bir damla ya?ın e?lik edebileceği bir yoldu bu yol. Bu yola girmek yürek isterdi. Bu yol yüreğin içinde alev alev yanan merhameti isterdi. Bu yol ille de rahmet derdi; ille de rahmet.

Koyulmuştu yola Cahit... Yoldaki hiçbir dikene aldırmadan. Aldırmadan atılan taşa, söylenen söze. Kulak asmadan onca hakarete. Bizim i?imiz hakaret değil sevgi diyerek… Bizim i?imiz küfür, isyan değil; iman, inanç diyerek. Bu inançla çıkmıştı yola. Bu inançla devam etmişti yoluna. “Ben gelmedim dava için/ Benim i?im sevi için”

Koyulmuştu yola Cahit… Diyar diyar, iklim iklim dolaşmıştı. Gölgesinde dinlenmediği ağaç, üzerinden geçmediği yol kalmamıştı. Ne diyarlardan geçmişti… Ne insanlar görmüştü... Bin kere tövbesini bozan da vardı; isyan yarından rücû eden de vardı. Bu yolda kocaman yürekler de görmüştü, içinde sevginin olmadığı pas tutan yürekler de. Bin bir insanı böyle çıkartıyordu karışsına Yaradan. Böyle böyle tanıyordu insanları. Belki de hayatı böyle böyle anlıyordu. Soranlara kendini Yunus’un dilinden anlatıyordu: “Benim i?im sevgi işi / Gönüller yapmaya geldim.” Bir dervi? edasıyla gezdi?i her yerde tebessüm içinde bıraktığı yüzler onu sevindiriyordu. Bir kalbin beyzasını dahi arttırabilmi?se ne mutluydu ona. Kalbi k?rmanın Kâbe y?kmaya denk tutulduşu bu yolda, bu onun için zafer sayılabilirdi.

Koyulmuştu yola Cahit… Anlatmaktan bıkmadığı tevhit. Cepten hiç bırakılmayan rehber; veriyordu ona her şeyden haber… Cahit… Bu yolda hiç yılmayan bir er. Ve cevaplanıyordu sorular birer birer. Dedi bir gün birisi “Yahu birader nedir senin derdin?” Dedi Cahit: “Benim derdim, benim tasam dindir din.” Derdi din, tasası din… Görsen “Hiç dinlenmez mi?” dersin. Zevkin en doruk noktaya vardığı, anlatmanın haz verdiği bu yolda yorulmak var mı ki dinlenmek olsun. Elbet yorgun değildi ve elbette dinlenmeye mahal yoktu. ZAMAN, YOLA KOYULMA ZAMANIYDI...

Koyulmuştu yola Cahit... Yoldu bu; uzun fakat ince olmayan bir yol. “A?an bilir karlı da?ın ardını” sırrınca yürüyen bilirdi bu yolu. Bu yola adım atan bilirdi. Her yol gibi bu yolda da gaye dosttu; onun rızası idi. Bütün yollar tek bir yere çıkıyordu zaten; gidişler her ne kadar farklı olsa da. Her yerde aranan O’ydu aslında. Mecnun’un aradığı da O’ydu; çölde bir garip bedevinin de… O’ydu her tarafta adı dost kalemiyle yazılan… ZAMAN, DOSTA ERME ZAMANIYDI...

Koyulmuştu yola… Bir adam ki adı Cahit… Kimse bilemez neyedir derdi. Kimse bilemez ne için atar kalbi. Derdini şimdi söylüyordu dili:

“?çimde uzayan her yol
Ç?kar gider dosta doğru
Nergis, ?tır, menek?e, gül
Kokar gider dosta doğru “

Emine BASTIK

ALINTI
Kayıtlı

SEHADET sonum,
FIRDEVS yurdum,
KEVSER hayat suyum,
PEYGAMBERIM (S.A.V) komsum,
CEMALULLAH'I SEYRETMEK enbüyük onurum olsun,
YA RAB...
AMIN!!!
Sayfa: [1]   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: