bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 16 Nisan 2024 - 16:43 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: [1]   Aşağı git
Gönderen Konu: Hariçden Gazel Okumak  (Okunma Sayısı 9449 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« : 06 Kasım 2008 - 08:00 »

                        Mezarlıklara niçin servi ağacı dikilmiştir,yıllarca ecdadımız tarafındanı
« Son Düzenleme: 08 Şubat 2010 - 16:35 Gönderen: AliRizaOzaslan » Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
MUAMMER
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 142



Site
« Yanıtla #1 : 06 Kasım 2008 - 11:51 »

o yapısı itibariyle elif harfi gibidir
Kayıtlı

http://www.muammertunahan.com

  eğitime dair her şey!..
hakiki
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 937



« Yanıtla #2 : 06 Kasım 2008 - 12:20 »

Hayat ağacı, insanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde en fazla kullanılan simgesel temadır. Çeşitli toplumların mitolojilerinde sözü geçen ağaç kimi zaman yaşam?, kimi zaman da evreni betimlemek için kullanılır. Birbiriyle ilişkisizmi? gibi görünen birçok toplumun ortak paydasıdır ağaç motifi. Fransa'da me?e, Almanya'da ıhlamur, ?skandinavya'da di?budak, Lübnan'da sedir, Hindistan'da banyan, Sibirya'da kayın, Türk kültüründe ise servi ağacının özel bir yeri vardır. Çünkü ağaçlar kökleri ile yeraltında, gövdesi ile yeryüzünde ve ?a yönelen yaprakları ile gökyüzündedir, yani evrenin üç katını birleştirir. Büyümek için güneşe ihtiyaç duyan ağaçların sürekli gökyüzüne doğru olan yükselişleri de mistik bir anlam taşır. Ya?am? en iyi simgeleyen de ağaçlardır. İlkbaharda çiçek açmaları, meyve vermeleri doğumu, sonbahardaki yaprak dökümü ise yaşamın sona erişini çağrı?tırır. Aynı zamanda bu durum evrenin ve yaşamın kesintisiz devaml?lığını da akla getirir.
Kayıtlı

Nice  insanlar gördüm, üstünde elbise yok.
Nice elbiseler  gördüm, içinde insan yok.

                             Mevlana
meyreli resul
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 48



« Yanıtla #3 : 07 Kasım 2008 - 20:56 »

rıza agabey açıklayacagın tarihi bari sölede meraktan ölmeyelim  Grin ...selamlar  Grin Roll Eyes Harika
Kayıtlı

Günahlarım çok olmasına çoktur benim
Ama dinsizler gibi umutsuz degilim
Cennet cehennem umurumda degilsede
Ötede hem şarap olacak hemde sevgilim
(ömer hayyam
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #4 : 08 Kasım 2008 - 11:33 »

nasibe tuç(altunay)
Aliçerçili

 "Mezarlıklara neden servi ağacı dikilir?

 Bunun sebebi  servi kokusunun, cesedin çürüme esnasındaki kötü kokusunu, bastırmasından dolayıdır. "
 




Ali Rıza Özaslan
Aliçerçili

Sülale: Meyreli





 Mezarlıklara neden servi ağacı dikilir?

 
Bunun sebebi  servi kokusunun, cesedin çürüme esnasındaki kötü kokusunu, bastırmasından dolayıdır."


 

Güzel cevap,kutlarım da,devam? var faydasının,paylaşmaya,lütfen! 
« Son Düzenleme: 08 Kasım 2008 - 21:53 Gönderen: AliRizaOzaslan » Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
hakiki
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 937



« Yanıtla #5 : 08 Kasım 2008 - 15:52 »

 Teşekkürler devamınıda okuruz inşallah Harika Harika
Kayıtlı

Nice  insanlar gördüm, üstünde elbise yok.
Nice elbiseler  gördüm, içinde insan yok.

                             Mevlana
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #6 : 08 Kasım 2008 - 21:50 »

AbdulKadir Aydemir
Meyre.com Bağımlısı


Mezarların başına dikilen serviler bir perde vazifesi görmektedir, zira servilerin arkasında mezarlar, mezarların içerisinde ise ahiret yolcuları yer almaktadır. Yani dışarıdan, bu dünyadan bakan bir insan için, gördüğü servinin arkasında bambaşka bir alem uzanmaktadır. Ahiret alemi... Aynı şekilde, içerideki kişi için de, ba?ucundaki o servi, artık geride bırakılmış bir alemi saklamaktadır. Servi, her iki alemi birbirinden ayıran bir perde sembolü olarak tasvir edilmiştir



Ali Rıza Özaslan
Bölüm Yöneticisi

Tamam,güzel de,kafi gelmez cevap için,biraz daha beyin jimnasti?i,lütfen efendim!





İbrahim Özkaya
Meyre.com Üyesi


Zikir hatırlama anlamına geldiğine göre,dinimize göre agaçlarda zikretmektedir.
Yaprakların ve dalların her sallanı?ında agaç tarafından yapılan zikir altında yatan
zata dua ettigi sanılmaktadır.
Yani Allah ile kul arasındaki iletişimi ifade eden zikri rahmetliye hediye etmiş olur.
(Bir nevi Fatiha gibidir yani)




Ali Rıza Özaslan
Bölüm Yöneticisi

Servi ağaçları rüzgar eserken "Hu Hu Hu" seslerini andıran zikirler ederlermiş.
Agabey cevap güzel de,bir cevap daha var,biraz daha kafa yoralım,cevabı bulalım mış
Haydi goley gelsin!..




İbrahim Özkaya
Meyre.com Üyesi

Gerçege uymayan şeyler yazmak istemiyorum.
cehaletin cevabı sormak kuralına uyup cevap bekliyorum.
selamlar.



Ali Rıza Özaslan
Bölüm Yöneticisi

Ne diyebilirim,cevabı yazmakdan gayrı.

Ceset kokusunu gidermeye bire birmiş "servi" kokusu...





İbrahim Özkaya
Meyre.com Üyesi

k?rkyıl düğünsem aklıma gelmezdi.
Yani koku giderme meselesi.

bilgi için sagol köylüm.
(Daha çok çalışmam lazım çok)

Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #7 : 11 Kasım 2008 - 15:54 »

Tebeşir

Tebeşir,Tebeşir olalı,bu kadar Tebeşir olmamıştır !...

Tebeşiri irdelemeye,bildiklerimizi,anılarımızı,i?levlerini;

en azından İlkokulu bitirmişisizdir,beraber geçen,beş yıl,

gara tahta başında,sadık arkadaşı mı,yazdıklarını silen,rakibi mi,silgi,silgi...

Ve huzurlarınızda TEBEŞİR...

Buyurmaz mısınız,efendim?.. Wink
Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #8 : 17 Mart 2009 - 17:05 »

Bir ev ziyareti

Metruk bir mahallede, rast gele bir kapıyı çaldım. Bir adam açtı. Çökmüş avurtlarıyla iki çökük göz beni süzdü.
Kendimi tanıttım, oralı olmadı.
"Ben gazetecileri sevmem" dedi, "Ama Tanrı misafiri olarak kapım açıktır, buyrun" diyerek beni içeri davet etti.
İki pencere bir divan ve boyası dökülmüş duvarda bir aile fotoğrafı.
Bir yer sofrası vardı, bol ekmekli az yemekli sofranın başında anne ve iki çocuk.

***
Adam yere çöküp, dizlerinin üzerine oturdu, bana da yer açtı yanında.
Karnım toktu ama adamı kırmadım.
"Gazeteciler ekmeği ve emeği yazmıyor" dedi, "Barışı ve dostluğu da yazmıyorlar."
Pençelerini bizim mesleğin üzerinde gezdiriren adamın önünü kesmedim.
"Ya kendi çıkarlarını yazıyorlar, ya da soysuz kadınların ilişkilerini."
Anneye baktım o sıra, yüzünde acının haritası. Çocuklar çaresizlik kuşatmasında.

***
Adam içindekilerileri söylemek için, lokmaları çiğnemeden yutuyordu sanki.
"İçtiği pahalı şarapla gurur duyan tüccar yayın yönetmenleri var, Para için ruhunu satanlar var" derken, mesleğimizin seçilmiş isimlerini önüme koydu.
Bendeki düşüncelerin adamda olması hoşuma gitti, aramızda bir bağ oluştu.
Adamın işi yoktu, umudu yoktu, ama zulasında beklemediğim bir bilgelik vardı.
Gençliğinde çok kitap okumuştu.
Bir fabrikada çalışıyormuş, iki ay önce işten çıkartılmış. Şimdi mahalle aralarında sigara böreği satıyordu.

***
Gece boyunca adamın yüzündeki ifade hiç değişmedi. "Benim bu ülkede ne iktidardan, ne muhalefetten, ne de gazetelerden umudum yok" dedi.
İsyankar bir babayla, mesleğim arasında uzlaşma önermek ne haddime.
Bir zamanlar insanlara ceket ilikleten meslek, şimdi milyon dolarlarla dans eden yayın yönetmenlerinin oyuncağı olmuştu.
Bir çay içip, aileyle vedalaştım.

***
Bu ziyaretten bana kalan...
Her evin bir hikayesi var.
O evlerde, hiç beklemediğiniz biçimde bilinçli ve her şeyden haberdar babalar var.
O babaların çocukları, bir gün güneşi yeniden uyandıracak bu ülkede.
Benim hala umudum var!

Hakkı Yalçın
Mart 2009
Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #9 : 24 Mart 2009 - 17:42 »


Eşek: Filozof mu, ahmak mı?


Eşek, edebiyatın ve felsefenin olduğu kadar geometrinin ve sosyolojinin de en gözde mecazlarından biri. Nedense, şairler, filozoflar, bilim adamları kadar folklor da eşekten vazgeçmiyor. Divan şiirimizden derinlemesine bilgi sahibi olmaya gerek yok.

Lise edebiyat kitaplarının divan edebiyatına ilişkin bölümlerinde Şeyhi'nin 'Harname'si demirbaş metinlerden biridir. Edebiyatla hiç ilgisi olmamış ve olmayan tanıdıklarımın hemen hepsinin Divan şiirinden söz açıldığında, Şeyhi'nin bu mesnevisinin ilk iki dizesini,

Bir eşek var idi zaif ü nizâr/ Yük elinden kati şikeste vü zâr

dizelerini ezberden ve elbette gülerek okuduklarının tanığıyım. Şeyhi'den Ziya Paşa'ya kadar Divan edebiyatımız eşeksever bir edebiyattır;-Tabii Mevlana'yı unutmadan...

Nietzsche 'Putların Alacakaranlığı'nda (11.), eşeği trajik bir varlık olarak görür: 'Bir yükün altındadır: Ne taşıyabilecek ne üzerinden atabilecek durumdadır. Tıpkı bir filozof gibi...'

Şeyhi'nin 'yük elinden kati şikeste vü zar' dizesi ile Nietzsche'nin dilegetirdiklerinin birbiriyle ne kadar örtüştüğünü bir yana bırakalım, gerçekten de eşekler, trajik mahlûklardır. Onları bu filozofça trajik konumlarıyla ele almak yerine küçümsemek, dahası aşağılamak, bana sorarsanız, eşekliğin (!) dik âlâsıdır!!!

Eşeğin, Nietzsche'nin konumlandırdığı gibi iki ihtimal arasında kalmışlığın (yükü ne taşıyabiliyor ne de üzerinden atabiliyor olması) trajedisini, bir Fransız filozofu Jean Buridan, farklı bir düzlemde tekrarlar.

Ünlü sosyolog Georges Gurvitch, 1953 yılında İstanbul Üniversitesi'nde verdiği, 'İnsan Hürlüğü Üzerine Altı Konferans'ta 'Buridan'ın Eşeği'ne ilişkin deneyini şöyle anlatır: 'Eşit mesafeye konmuş, aynı nitelikte iki yulaf yığını karşısında bulunan eşek, ikisi arasında bir tercih yapamadığı için hareketsiz kalır ve açlıktan ölür.' Bu durumda biz ne deriz: 'Ölme eşeğim ölme!'

Eşek, filozof mu, ahmak mı? Her iki medeniyette de, nedense ahmaklığın istiare yoluyla dilegetirilmesi eşekle yapılır. Latincede 'cerebrum asini' ('eşek kafalı') olarak bir hakaret deyişidir;- keza bizde de öyle! 'Eşekliğin lüzumu yok' deyişi ise, geçmişte ve bugün, genellikle babaları da eşek olan eşekler tarafından kullanılmaktadır.

Sadece kafası değil, ama yüzü ve kulaklarıyla da bilim tarihine geçer eşek: Pythagoras'ın geometrisinde bir teorem, bir dikaçılı üçgenin kenarları ile hipotenüsü üzerine çizilen karelerin görünümünün, eşeğin yüzü ve iki kulağına benzetilmesi yoluyla, 'eşek davası' diye bilinir. Geçerken eklemeliyim: Midas'ın kulakları da eşek kulakları'dır!

Folklor, dedik. Ortaçağ Anadolu taşrasında, eşek bireysel tek ulaşım aracıdır: Türkçedeki 'eşek yükü' deyişi, ağırlığı temsil eder. Nasreddin Hoca'nın eşeği, Don Quixote'nin Rozinante'si gibidir. Ama Hoca'nın eşeğinin adı yok'tur;-üstelik Hoca, eşeğine ters binmiş olarak temsil edilir. Bu, Hoca'nın tersliğinden midir, yoksa eşeğin tersliğinden mi, belli değildir.

Ama belli olan bir şey var: 'Altın süsleme palanlı' ya da 'semerli' eşek, artık, siyasi hayatımızın da bir parçasıdır...

Alıntıdır.
   


Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #10 : 13 Kasım 2009 - 19:44 »

Gribin ilacı tavuk suyu çorbası!


Tavuk suyu çorbasının faydaları

Sinüslerimizin açılmasını sağlar.

Gripli iken zorlaşan nefes alıp vermemizi kolaylaştırır.
   
Gripten kurtulmak için ilaç kullanmak istemiyorsanız, uzmanlar doğal yollar öneriyor. Özellikle çorbaların soğuk algınlığı döneminde tüketilmesinin önemini belirten uzmanlar, gribe en iyi çarenin tavuk suyu çorbası olduğunu söylüyor.

İlaç alır gibi yemeklerden önce tavuk suyuna bol karabiberli ve limonlu çorba içmek gribi kolayca ve zahmetsizce atlatmanızı sağlıyor.

Soğuk havaların gelmesiyle yediden yetmişe hepimizi hasta olma korkusunun sardığı şu günlerde 'grip' en çok konuş**** hastalıklar arasında. Sadece grip mi? Hayır. Bir domuz gribi furyası almış başını gidiyor. Aylardır dünyanın; son zamanlarda da Türkiye'nin gündemi 'domuz gribi' ile meşgul. Salgından kendini korumak isteyenler, virüse karşı alınması gereken önlemleri uzmanların tavsiyelerini göz önüne alarak hayata geçirmeye başladı bile.

Aşılar, anti-bakteriyel jeller, çeşitli dezenfektanlar ile H1N1 virüsünü kendimizden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Fakat soğuk algınlığı neticesinde dolan sinüslerimizi, bademciklerimizi unutuyoruz. Hava sıcaklıklarının düşmesi ile şu günlerde artan grip, aslında yıllardır korkmadan yakalandığımız, hatta kendi yöntemlerimizle atlattığımız bir hastalık. Nasıl mı? Besin değerleri ve kolay sindirimi bakımından kış aylarında soframızı süsleyen, içimizi ısıtan çorba ile.

Bağışıklılık sistemimizi güçlendiren çorbalardan öyle biri var ki uzmanlar tarafından "Gribin ev yapımı ilacı" olarak tabir ediliyor. Tavuk suyuna çorba, çoğumuzun gribe yakalandığında annesinin iyi gelir diye içirdiği lezzet. Uzmanlar da pek çok insanı yatağa düşüren kış enfeksiyonlarına karşı tavuk suyuna çorbayı öneriyor.

Eskiden nine tavsiyesi olarak görülen tavuk suyu çorbasının soğuk algınlığına sağladığı faydaları tıp dünyası da kabul ediyor. Beslenme uzmanı Osman Müftüoğlu'na göre de bu çorba gribin kolay ve rahat atlatılmasını sağlıyor.

Tavuk suyuna çorbanın önemi bu kadar vurgulanırken hatta antibiyotik etkisi yaptığı söylenirken, faydalarını, nasıl yapıldığını söylemeden geçmek olmaz. İşte tavuk suyu çorbasının bilinmeyen tarafları ve tarifi...

Tavuk suyu nasıl elde edilir?

Farklı lezzetlerin ustası Ayfer Ünsal, birçok yemeğe tat kattığını düşündüğümüz tavuk suyu hazırlamadaki özel yöntemini sizlere sunuyor. Peki, bu kadar sıradan olan ve uzmanlar tarafından gribe çare olarak gösterilen tavuk suyu nasıl hazırlanıyor?

***

Malzemeler: 1 litre su, 2 tane tavuk but,1 tane havuç, tepesi kalın bırakılmış ve dört parçaya kesilmiş bir adet soğan, 1 çubuk tarçın, 2 adet defne yaprağı.

Yapılışı: Bir litre suya derisi soyulmuş iki tavuk budu, 2�3 santim kalınlığında kesilmiş havuç parçalarını, soğanı, tarçını ve defne yaprağını ilave edin. Bir-bir buçuk saat civarında kaynatın. Bu sürenin sonunda tencerenin içine katılan malzemeler ve tavuk butlarını alın.

Ve elde ettiğiniz tavuk suyunu buzlukta saklayabilir, soğuk havalarda sofranızı ısıtacak bir tavuk suyu çorbası yapabilirsiniz.

Tavuk suyuna çorba iyi gelir

Malzemeler: 1 adet tavukgöğsü, 1 adet tavuk but, 2 baş kuru soğan, 2 yemek kaşığı un, 3 diş sarımsak, 2 yemek kaşığı tereyağı, tuz, karabiber.

Yapılışı: Tavuk butlarını derisinden ayırıp göğüs ve 2 baş kuru soğan ile birlikte haşlayın. Haşlanmış etleri suyun içinden alıp minik minik doğrayın. 2 yemek kaşığı unu 2 yemek kaşığı tereyağı ile ayrı bir çorba tenceresinde 3�4 dakika kavurun. Hazırladığınız un kavurmasının üzerine tavuğun suyunu azar azar katın.

Daha sonra dövülmüş sarımsakları, doğranmış tavukla birlikte tencereye ilave edin. 15-20 dakika pişirdiğiniz çorbayı üzerine karabiber ekleyerek servis edebilirsiniz.

Alıntıdır.
Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #11 : 30 Kasım 2009 - 09:53 »

Asıl parti burada; sen nereye gidiyorsun?

Bayramda tatile gidilmez, büyüklerin ellerini öpmeye gidilir.   Bayramda tatile gidilmez, küçüklerin ziyareti beklenir.

Bayramda sms gönderilmez. İnsanlık tarihinde keşfedilmiş en sofistike iletişim biçimleri olan 'sohbet' ve 'muhabbet' tercih edilir.

Bayramda temiz giysiler giyenlerle, 'bayramlıklarını giymiş' diye dalga geçilmez.
Onlar bayramlıklarını giydiği, hiç parası yoksa cebine temiz bir mendil koyduğu için bu toplumun her şeye rağmen umudu, sevinci  taşıdığı anlaşılır.

Bayramda küs olduklarını geri çevirme şansın yoktur.

Kapın çalınırsa, açarsın... İçeri girdiği, o eşiği geçtiği zaman affetmeme şansın kalmaz.
Bayramda, açları doyurursun. Yalnızlara sarılırsın.

Müslüman bayramıysa kurban kesersin, şeker yersin.

Hıristiyan paskalyasıysa, kırmızıya boyanmış yumurtaları beklersin.
Özlem giderirsin, öfke dindirirsin, makara yaparsın, et kaynatırsın, hamursuz yersin...
Bir toplum olduğunu, ortak değerleri paylaştığını, birlikte sevinebilip, birlikte üzülebileceğini anlarsın.

Herkesin evine girer çıkarsın. Kapıdan çevrilmezsin.
Herkes de senin evine girer çıkar.

Ötekinin yabancı olmadığını, yalancı olmadığını, yaban olmadığını anlarsın.
Hasta düşsen bakacağın, gönül koysan alacağın vardır.
Hıyarlıklarını, ahmaklıklarını, salaklıklarını tamir etme bahanesi verir sana.
Bütün bunlara sırtını dönüp, tatile gitmezsen eğer...
Buradaki asıl 'parti'yi keşfedersin.

Sakin mutluluğu, ocaklarda kaynayan etin şenliğini... Sadece almanın değil, vermenin o büyük hazzını da yaşarsın.

Mezarlıkta bile, kapısındaki 'bir gün herkes ölümü tadacaktır' yazısından korkarak değil; o gerçekle barışarak gezersin...

Çiçekler taşırsın...
Seni sen yapanları şükranla anarsın...
Bir huzuru, bir neşeyi, bir gücü aynı anda hissedersin.

Bu partiyi bir tatile feda etmen yazık oldu.
Evde olsan, sana da gelecektik...
Tatile gitmesen, seni de bekleyecektik...

Başka bayramlara, inşallah...

Alıntıdır.
28 Kasım 2009

Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #12 : 08 Şubat 2010 - 16:45 »

Kadıköy,ağalı Camiileriyle ünlüdür.Osmanağa,Caferağa,İbrahimağa v.b gibi.Çarşı içinde de küçük bir Mescit vardır,KETHUDA...

İstanbul Merkez Vaizlerinden,rahmetli Osman Demirci hocaefendi,Kethuda mescidinde alışılmış derslerinden birini ifa etmektedir.Anlatır,anlatır,konu bitmez,bu esnada Ezan sesi işitilir.

Hocaefendi,cemaata sorar:

Konuyu tamamlamak için,15 (onbeş) dakikanızı alacağım,müsade ederseniz!...

Cemaat cevaplamadan,İmam efendi jet hızıyla:

-Benden yarım saat müsade,devam edin, Hocam der...

Osman Demirci hocaefendi aynı jet hızıyla:

-OTUR,SANA SORMADIM!..

Bu tür anılarımı zaman buldukça sizlerle paylaşmayı sürdüreceğim.

Sağlıcakla kalınız...
« Son Düzenleme: 08 Şubat 2010 - 16:47 Gönderen: AliRizaOzaslan » Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
Sayfa: [1]   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: