bilgisayarci
|
 |
« : 06 Eylül 2006 - 12:26 » |
|
BERÂET KANDİLİ
Şaban'nın 15.gecesi Berâet Kandilidir(7 Eylül Perşembeyi 8 Eylül Cumaya bağlayan gece). Bu gece birçok mühim hadiselerin tefrik edildiği, husûsiyle Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) şefaat-i tâmme salahiyetinin verildiği mübarek bir gecedir.
Bu gecenin husûsiyetleri: Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) buyursular ki: "Her kim bu gece yüz rek'at namaz kılarsa, Allahü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler. Otuzu cehennem azâbından emânda olduğunu söyler. Otuzu da dünya âfâtını ondan def' eder. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhafaza eder."
Peygamberimiz'e tâm şefâat salâhiyetinin verilmesi: Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki: "Şaban'ın 13. gecesi Cebrâil (a.s) bana geldi ve "Yâ Muhammed! (s.a.v) kalk ümmetin için isteyeceğini iste" dedi. Peygamberimiz (s.a.v) de ümmeti için ilticâda bulundu. Sabaha yakın Cebrâil (a.s) tekrar gelerek "Ya Muhammed (s.a.v) Ceneb-ı Hakk ümmetinin üçte birini sna bağışladı" buyurdu. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) "Ya Cebrâil geriye kalan üçte ikisinin hâli ne olacak?" buyurarak ağladı. 14. gece Cibrîl(a.s) tekrar gelerek evvelki gece gibi Peygamberimizi kaldırdı. Peygamberimiz (s.a.v) sabaha kadar ümmeti için ilticâda bulundu. Sabaha doğru Cebrâil (a.s) yine gelerek "Müjde Yâ Muhammed! (s.a.v) Cenab-ı Hakk ümmetinin üçte ikisini bağışladı" buyurdu. Peygamberimiz "Yâ Cebrâil, kalan üçte birinin hâli ne olacak?" buyurarak gözyaşı döktüler. Berâet Gecesi olduğunda evvelki gecelerde olduğu gibi Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) yine ümmeti için sabaha kadar gözyaşları ile duâ ve ilticâ ettiler. Cebrail (a.s) gelerek "Müjdeler olsun Yâ Muhammed! (s.a.v) Muhakkak Hz. Allah ümmetinden Allah'a şirk koşanlar hariç hepsini sana bağışladı. Yâ Muhammed! Başını semâya kaldır, bak ne görüyorsun?" buyurdu. Peygamberimiz (s.a.v) başını kaldırıp baktılar ki bütün gök kapıları açılmış, yerden arşa kadar büün melekler secdeye kapanıp Ümmet-i Muhammed için istiğfâr ediyorlar.
Fazilet Takvimi'nden.
Nekadar değerli bir Peygamberin (s.a.v) ümmeti olduğumuzu unutmayalım ve değerimize ibadetlerimizle değer katalım inşaallah...
Selam ve dua ile, Kandiliniz Mübarek olsun.
|
|
|
Kayıtlı
|
"Şu vahdet tarumar olsun!" deyip saldırma İslam'a; Uzaklaşsan da imandan, cema'atten uzaklaşma. M.Akif
|
|
|
rockseverr
|
 |
« Yanıtla #1 : 06 Eylül 2006 - 15:35 » |
|
Beraat Kandilimiz mübarek olsun.
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
navruz
|
 |
« Yanıtla #2 : 06 Eylül 2006 - 16:34 » |
|
Tüm ziyaretçilerimizin Berat Kandilini kutluyorum.
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #3 : 06 Eylül 2006 - 21:47 » |
|
Yarın yazılarla birlikte olacağız ama ben şimdiden Beraat kandilinizi kutluyorum...
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
osmankoyuncu
|
 |
« Yanıtla #4 : 06 Eylül 2006 - 22:30 » |
|
Hepimizin Berat Kandili mübarek olsun.
|
|
|
Kayıtlı
|
Bu Vatanın Ekmeğini Yiyip Bu Vatana İhanet Edenler Bir Gün Ekmek Yediği Yerden Kurşunu da Yerler!
|
|
|
osmanyilmaz
|
 |
« Yanıtla #5 : 06 Eylül 2006 - 22:47 » |
|
filistin çeçenistan keşmir ürdün cezayir ve daha nice yerlerde kardeşlerimiz zulüm görürken acaba berat gecesi bizim beratımız olabilirmi ? dua müminin silahıymış kardeşlerimizden eksik etmeyelim arkadaşlar .................................................. hepimizin gecesi beratı olsun
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #6 : 07 Eylül 2006 - 14:02 » |
|
Bu mübarek gecede dediğiniz gibi onların kendilerine ve bizim onlara yapabileceğimiz en hayırlı şey dua olacaktır...
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #7 : 07 Eylül 2006 - 15:15 » |
|
İnsanlığın İftihar Tablosu(s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyurdular:”Şaban ayının yarısı gelince;gecesini namazla,gündüzünü oruçla ihya edin.Zira o gece Allah,güneş batınca(rahmetiyle) dünya semasına tecelli eder ve şöyle der:’Benden af dileyen yok mu, affedeyim.Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim.Şifa isteyen yok mu şifa vereyim.’Bu durum, o gece şafak sökünceye kadar devam eder.” (İbn Mâce,ikâmetu’s-salât,191,no:1388)
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #8 : 07 Eylül 2006 - 15:21 » |
|
Berat ufkunda yol almak
Berat Gecesi, Allah'ın mü'min kullarına af fermanını yazdığı “Rahmet gecesi”. Cenab-ı Hakk'ın o senede yapmayı murad buyurduğu her işin en ince detaylarıyla belirlenip hükme bağlandığı “Hüküm gecesi”. İbn Abbas'ın rivayetiyle, Duhan sure-i celilesinde; “Hâ Mîm. Apaçık Kitab'a yemin olsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz, uyarıcıyız. Her hikmetli emir, o gecede ayırt edilir; katımızdan (verilen her) emir. Çünkü biz, elçi göndericiyiz. Senin Rabbinin acıması gereği olarak (gönderdiğimiz elçilere o gece emirlerimizi bir bir açıklar, vahiylerimizi bildiririz). Doğrusu O, işitendir, bilendir.” (Duhân, 44/3-6) ayetleriyle anlatılan “mübarek bir gece.
Berat Gecesi, Kur'ân'ın Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına indirildiği bir gecedir. O, “Her gecenin son üçte birinde dünya semasına (keyfiyeti meçhul) inerek: “Kim bana dua eder, duasını kabul edeyim, kim benden dilek diler, dilediğini vereyim, kim bana istiğfar eder, onu bağışlayayım?” buyuran Rabb-i Zülcelâl'in, “Kelboğullarının koyunlarındaki tüylerin sayısından daha çok insanı affettiği bir “mağfiret gecesi”dir. (İbn Mace, İkame, 191) Bu gece, rahmet ve mağfiretin sağanak sağanak indiği, Rasulullah'a şefaat hakkının tamamının verildiği, yapılan her ibadete karşılık kat kat sevabın lütfedildiği bir “şefaat gecesi”dir. Yine bu gece, gelecek seneye kadar kulların rızık, ecel ve diğer durumlarının yazılıp ayrıntılı bir şekilde belirlendiği.. rızıklar nüshasının Mikail'e; savaşlar, zelzeleler, yıldırımlar nüshasının Cebrail'e; ameller nüshasının dünya semasının sahibi İsrafil'e; musibetler nüshasının da ölüm meleği Azrail'e verildiği bir “taksim gecesi”dir. (Razi, Tefsir-i Kebir, 23/293) Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksa'dan Mekke'deki Kabe-i Muazzam'a istikametine çevrilmesinin hicretin ikinci yılında Berat Gecesi’nde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır. Kaynaklarımızda Berat Gecesi’nde beş hasletin varlığından bahsedilmektedir: 1. Her önemli işin bu gece hikmetli bir şekilde ayrımı ve seçimi yapılır. 2. Bu gece yapılan ibadetin (kılınan namazların, okunan Kur'an'ların, yapılan dua ve zikirlerin, tevbe istiğfarların), gündüzünde tutulan oruçların fazileti çok büyüktür. 3. İlahi ihsan, feyiz ve bereketle dopdolu bir gecedir 4. Mağfiret gecesidir. 5. Resul-i Ekrem’e şefaat hakkının tamamı bu gece verilmiştir. İnsanların, haricî ve dahilî tazyikâtın etkisiyle girdikleri buhran tünelinden kurtulmaları ve saplandıkları günah bataklığından çıkabilmeleri için bir ümit kaynağıdır Berat Gecesi. Bu gece, dünyanın dört bir tarafında inleyen Müslümanların muhasebe gecesidir. Bu gece her fert kendisini otokritiğe tabi tutmalı, “Benden ne istendi, ben ne yapabildim, benden kimler, ne bekliyor ve ben neredeyim?” sorusunu kendisine sormalı.. o sormasa bile amellerin teraziye konduğu günde Allah'ın kendisine soracağını da çok iyi bilmelidir. Yine her fert, rahat ve rehavetin koynunda geçen dakikaların; eli, dili ve gözüyle yaptıklarının hesabını yapmalı; Hasan Basrî Hazretleri'nin “Siz onları görseydiniz deli, onlar da sizi görselerdi bunlar Müslüman değil, derlerdi.” sözünden hareketle onlarla arasındaki mesafeye bakarak nerede olduğunu araştırmalı; af ve mağfiret gecesi olan Berat'ta beratını almaya bakmalıdır. Din ve millet adına yapabileceği şeylerin fizibilitesini yapmalı ve mutlaka ulaşabileceği üç-beş ızdıraplı sineyle ızdırabını paylaşmalıdır. Bütün bunların yanında bu gecede, maddî-manevî problemlerimizin çözüm kaynağı olan Kur'ân okunmalı, onun ayetlerini anlamaya çalışmalı, namazla bir nefes aldıktan sonra tevbe, zikir ve salavâtla selamet sahiline koşulmalıdır. Yer yer insanlığımızın gereği olarak sürçmüş ve günah işlemiş bile olsak, sahipsiz olmadığımız unutulmamalıdır. Zerreden kürreye bütün kâinatı elinde tutan, bize şah damarımızdan daha yakın olan Zât, hiç şüphesiz bizi de unutmayacaktır. Yeter ki, biz O'nu unutup haddi aşanlardan olmayalım. Vazifemizin şuurunda olarak Sultanlar Sultanı'na kul olalım. Hüsn-ü zannımız odur ki, “Kullarım, sana benden sorar(lar)sa (onlara söyle): Ben (onlara) yakınım. Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık versin (benim çağrıma uysun)lar, bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olalar.” (Bakara, 2/186) buyuran Rabb-i Kerîm'imiz bize de “lebbeyk kulum” diyecek ve inşaallah bu gece, fert, aile ve millet olarak hepimizin “Beratı” olacaktır. Bu gece yapılan her hayırlı amel, sinesi inançla dolu hüşyar gönüller için Berat ufkuna ulaşma adına bir yükselme rampası; nefis için katlanılması ne kadar zor olursa olsun, engelleri, aşk ve şevklerini körükleyici birer unsur olarak kabul eden sabır kahramanları için de, Rabb'in rızasına vuslat adına yapılan fiilî bir duadır.
Kaynak:Zaman(Kandil İlavesi)
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #9 : 07 Eylül 2006 - 15:24 » |
|
Elimizde Berat’ımız Ramazan’a koşuyoruz
Cenab-ı Hakk'ın biz kullarına ekstradan ihsan ettiği fırsatlar pazarı, mübarek üç ayların yarısına geldik. Bu kutlu zaman dilimi, Regaip’le bize “Hoş geldin” derken Miraçla yükselişimizi hızlandırmamızı istemişti sanki. Bugün ise Berat Kandili. Ramazan'da gerçekleşecek büyük buluşmaya beratımızı alarak gitmemiz isteniyor; tertemiz ve günahlardan arınmış olarak. Üç aylar ve içindeki mübarek geceler aynen namazdan önceki abdest, ezan ve nafile namazlar gibi bir ön hazırlık anlamına geliyor. Bu dönemin zirvesi ise Ramazan ayı ve Kadir Gecesi. Ramazan'a ve Kadir Gecesi’ne tam hazırlıklı gitmek bu geceleri değerlendirmeye bağlı. Bu geceleri hakkıyla değerlendirebilenler ancak Ramazan'ın hazzını iliklerine kadar hissedebiliyor. Tefsirlerde bu gece ile ilgili olarak şu şekilde izahlar yer almaktadır: Vergi ödendiği zaman nasıl ki vergi borçlusuna borcundan kurtulduğunu gösteren bir belge veriliyorsa, yüce Allah da bu gece mü'min kullarına berat yazar. Zaten bu gecenin dört adı vardır: “Mübarek Gece”, “Berae Gecesi”, “Sakk (Belge ve senet demektir zira Allah Teala bu gece mü'min kullarına berat yazar) Gecesi”, “Rahmet Gecesi.” Bediüzzaman Hazretleri bu gecenin ehemmiyetiyle alakalı olarak şunları söyler: “Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev'inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr'in kudsiyetindedir. Her bir hasenenin karşılığı Leyle-i Kadir'de otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat'ta her bir amel-i sâlihin ve her bir harf-i Kur'an’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyali-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'an’la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.” Görüldüğü gibi bu gece Kadir Gecesi’ne en yakın gece olması itibarıyla de önemlidir ve kıymeti neredeyse Kadir Gecesi kadardır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) de bu geceye çok ehemmiyet vermiştir. Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre: Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur: - “Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi: - “Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum. - “Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı: - “Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayan hemen herkesi bağışlar. Meğer ki bağışlayacağı kimseler büyücü, kâhin, devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar, Allah-u Teala onları bağışlamaz. Gecenin dörtte biri geçtikten sonra, Cebrail yine geldi ve şöyle dedi: “Ya Muhammed, başını kaldır. Bir de baktım ki, cennet kapıları açılmış. Cennetin birinci kapısında bir melek durmuş şöyle sesleniyor: “Ne mutlu bu gece rükû edenlere. İkinci kapıda da bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: “Bu gece secde edenlere ne mutlu”. Üçüncü kapıda duran melek ise şöyle sesleniyordu: “Bu gece dua edenlere ne mutlu.” Dördüncü kapıda duran melek gür sesiyle nida ediyordu: “Bu gece, Allah'ı çokça zikredenlere ne mutlu”. Beşinci kapıda duran melek: “Bu gece Allah korkusundan ağlayan kimselere ne mutlu.” diyordu. Altıncı kapıda duran melek: “Bu gece Müslümanlara ne mutlu!” derken, yedinci kapıda da bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: “Günahının bağışlanmasını dileyen yok mu ki, günahları bağışlansın.” Bunları gördükten sonra, Cebrail'e sordum: “Bu kapılar ne zamana kadar açık kalacak? Şöyle dedi: “Ya Muhammed, Allah Teala, bu gece, Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azat eder.” Üç aylara ayrı bir ruh ve mâna içinde giren Peygamber Efendimiz özellikle Şaban ayına özel bir ehemmiyet verir, başka zamanlarda görülmemiş bir derecede ibadet ü taate yönelirdi. Bu ayın çoğu günlerini oruçlu geçirirken, geceleri de diğer gecelerden çok farklı bir şekilde ihya ederdi. Bir Berat Gecesi’nde uyanıp da Resûlullah (aleyhissalâtü vesselam)'ı yanında bulamayan Hz. Âişe, kalkarak Efendimizi aramaya başladı. Sonunda Peygamberimizi Cennetü'l-Bakî mezarlığında başını semaya kaldırmış dua eder bir halde buldu. Evet, Ramazan ayına on beş günümüz kaldı. Bu mübarek ayı en iyi şekilde karşılamak için bu geceyi iyi değerlendirelim. Senelik kader programımızın belirlendiği, Rahmeti Sonsuz'un dünya semasına nüzul edip “Yok mu benden af dileyen, günahlarını bağışlayayım!” dediği, rızıkların paylaştırıldığı bu müstesna geceyi ibadetle, zikirle, duayla, Kur'an okuyarak ve secdeyle geçirelim. Ramazan ayına elimizde Beratımızla girelim.
Kaynak:Zaman(Kandil İlavesi)
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #10 : 07 Eylül 2006 - 15:28 » |
|
M.Fethullah Gülen Hocaefendi: “Beraatımızı ihsan edip bizleri kıyamete kadar Kur’an’a hadim eyle Ya Rabbi!”* Bütün âlemleri yaratan ve ayakta tutan Rabb’imize, zerrât-ı kâinat adedince hamd ve şükür, Peygamberler Serveri Efendimiz'e, diğer enbiya-i izâma, melâike-i kirama, ehl-i beyte ve Hakk'ın bütün sadık kullarına da deryalardaki su damlaları, çöllerdeki kum taneleri adedince salât ü selam olsun. Yâ İlâhe'l-âlemin veya ekrame'l-ekramîn. Senin ifadelerin ve âyât-ü beyyinât ile huzuruna geliyor sana dehalet ediyoruz. İstediğin şekilde Efendimiz’e teslimat ve salât ü selamla huzuruna geliyor el pençe divan duruyoruz. Habibine konuşturduğun şeyle -ki ismi a'zamla kim dua ederse kabul buyururum dedirttin- İsmi azam diye rivayet edilen şeyleri terdad edip huzuru rabbi'l- âlemîne geliyoruz. Bizleri dergâh-ı nezd-i ehadiyetinden gâip ve gafil çevirme Ya Rabbi. Bizlere kerem ü lütfunla muamele eyle Ya Rabbi. Ya ilahel âlemîn veya ekrame'l-ekramin. Şu anda bütün memleketimizde bütün kubbeler altında yer yer radyo ve televizyon diliyle Seni ve Habib-i edibini anmak, Kur'an'dan âyât-ü beyyinât tilavet etmek üzere Senin cemaatin, Senin kulların, Habib-i edibinin ümmeti mescitlere koştular. Ayaklarını koydukları yerlere yüzlerini sürdüler. İçlerini inceltip kasveti izale ettiler. Gönül rikkati içinde, edeple ellerini Sana kaldırdılar, kurtuluşlarını ve beraatlarını Senden istiyorlar. Milletçe kurtuluşlarını ve cennete giriş müjdelerini Senden istiyorlar. Sen Sen'den bunları isteyenleri hâib ve hâsir bırakma Ya Rabbi. Ya İlâhe'l-âlemîn veya Ekrame'l-ekramîn! Sen ferman ediyorsun, "Bir cemaat içten kendi kendini değiştirmezse ben onları değiştirmem." diyorsun. Binaenaleyh biz bu perişan halimizin altında içten değişmemizi görüyoruz; belki bu sözleri Sana takdim ederken de bu mevzu karşısında hicap duyuyor, utanıyorum. Sesimi kısmak istiyorum. Ama bununla beraber başka kapı da bilmiyorum. Ellerimi bir ızdırar ve mecburiyetle kapına doğru açıyorum. Başka yerlere gitsek, başka vadilerde dolaşsak, cürme, günaha saplansak ve sokakların çirkefine karışsak bile Sen biliyorsun Ya Rabbi, vallahi biz başkasına secde etmedik, billahi başkası karşısında bel bükmedik, tallahi başkasının kapısına gitmedik. İşte bu kadarcık sadakatimizle yeniden ahd ü peymanda bulunarak huzuruna geldik. Bizi burada boş çevirmeyip aziz ve payidar eyle Ya Rabbi. Beraatımızı ihsan edip bizleri kıyamete kadar Kur'an’a hadim eyle Ya Rabbi. Mescitlerimizde Kur'an okunuyor, minarelerimizden dinin temeli ezanlar yükseliyor; ve biz mabetlerimizde, mescitlerimizde bülbülü hoş eda nağmeler dinlemeye erdik, Sen bu nağmeleri kesip bizi inkisara itme Ya Rabbi. Hazreti Muhammedi güldüren, Kur'an'ın manasını güldüren, eslâfı, ervahı, eşbahı güldüren bu manzarayı makûs edip bütün bu gülenleri ağlatma Ya Rabbi. Yıllar var ki bizler hep günahlarımıza, ihmallerimize ağladık, ama can dudağa geldiği hengâmda Sen imdadımıza yetiştin "Rabb’ inizin rahmetinden ümidinizi kesmeyin" dedin. "Lebbeyk" dedik, elimizi göğsümüze vurduk, paçalarımızı sıvadık, sokaklara daldık, âr ettik, hicap ettik, ama kahveler içine girdik, Seni anlatmaya çalıştık, camiler içine girdik Seni anlatmaya, çatlak seslerimizle, saksağan sesi gibi edalarımızla bu kürsülerde Sana dem tutmaya çalıştık. Ama Sen biliyorsun, biz de öyle zannediyoruz Ya Rabbi; bunları sadakat içinde yapmaya çalıştık, sadakat içinde olmayı Senden diledik ve dilendik. Yanlış dedikse, içimize inemedikse, nifaka girdikse şayet bizi mağfiret eyle, bizlere beraat lütfeyle Ya Rabbi. Ya Rabbi dokuz asır tevhide bayraktarlık yapmış bir milletin torunları olarak biz o havaya alıştık; Senin adını omzumuzda taşımaya, âfaktan âfâka serhad türküleri söyleyerek gezmeye, kaleleri aşmaya, cihana muvazene getirmeye, insanlık için muvazene unsuru olmaya alıştık Ya Rabbi. Sen bizi buna davet ettin, "sizi ifrat ve tefritin ortasında ümmet-i vasat yaptım" dedin. Böyle olmaya çalıştık, böyle olmak için mahrumiyetlere katlandık ama Senin rızanı kazanacağımız ümidinden asla dûr olmadık. Bir gün biz mezarlarımızda yatarken, elinde bir demet gülle başımızda fatiha okumak için gelen neslimizin güldüğünü, onların o dırahşan çehrelerindeki tebessümlerini bize göstereceğini ümit ettik. Mezarımızın başlarında Allah diyenleri, minarelerimizde Allah diyenleri, mescitlerimizde Allah diyenleri bize göstereceğini ümit ettik. Ümit ettiysek de bunu Sen "ümitsizliğe düşmeyin" dediğin için yaptık. Şimdi bizi bir noktaya getirdin; semamızın gözünü yaşlarla doldurdun, semalar üzerimize ağlamaya başladı.. zemin şak şak olup rüşeymler çıkardı.. Ama etrafta muhalif rüzgârlar esmeye, dış mihraklar içimize düşmanlık atmaya başladı. Sen bu noktada bizim korktuklarımızdan bizi masûn ve mahfuz eyle Ya Rabbi. Yâ Hafiyye'l-altâf. Neccinâ mimmâ nehâf, Ey lütufları gizli olan Allah, Ey keremleri gizli ve umman olan Allah! Bizleri korktuklarımızdan halâs eyle, şu ana kadar lütfedip bağışlayıp gedaya sultanlık mülkü sayılan bu lütufları bize ihsan ettikten sonra, bunları payimal eyleme. Bunları devamlı ve sürekli kılarak, bizleri bunlarla serfiraz eyle Ya Rabbi. Bu muammayı hal ve fasl eyle Ya Rabbi. Bu müşkülümüzü müşkülkûşâ olan Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'le hal ve hak eyle Ya Rabbi. Coştuk, ne diyeceğimizi bilemiyoruz, ağustos böceği gibi öttüğümüz mihraplarda çatlamak istiyoruz. Beni, benimle beraber neslimi, Senin yüce adını bir ağaç dalı olan mihrablarda haykırırken çatlat Yâ Rabbi. Ey Yüceler Yücesi Sultanımız! Şu anda ellerimi açmış cemaatinin hissiyatını onlar namına Sana takdim ediyorum. Benim günahkâr sesime, günah dolu ifadelerime değil, şu Allah diyen seslerin duruluğuna, heyecandan çatlamak üzere olan gönüllere bak Ya Rabbi. Bunların ötesinde, bizim Seninle olan alakamıza, Sana karşı olan sevgimize değil, Senin sevdiğin kullarına olan alakan ve sevgin hürmetine bizleri mağfiret ve merhamet eyle, beraatımızı tamam eyle Ya Rabbi. Kur'an'ın kalbimizde ma'kes bulmasını kolaylaştır, hizmetlerimizi de makbul eyle Ya Rabbi. Şu başlattığın aşkı söndürme, içimizde olduğu gibi dışımıza da tezahürünü lütfeyle.. Halkımız içinde öyle mütecelli olmaya muvaffak eyle Ya Rabbi. Bizi bir daha beraatımızı almak ve içimizi inşirahla doldurmak için huzuruna geldiğimiz gün çok daha değişik ve başka şekilde gelmek şerefiyle şerefyâb eyle Ya Rabbi. Cihanın çeşitli yerlerinde yeni gelişmelerin olduğunu duyalım ve bunların şükrünü eda etmek için iki büklüm huzuruna gelelim. Minarelerden hakiki manasına uygun Allahu Ekber nidalarının yükseldiğini duyalım.. göz yaşlarımızı Ceyhun ederek huzuruna koşalım.. iki büklüm rükua varalım.. bu az oldu diye secdeye kapanalım.. gözyaşlarımıza muhtaç seccadeleri ıslatalım.. ve pek çoğumuz bu neşvenin içimizde hasıl ettiği mevcelenme ile canı dudağına gelmiş, kalbi durmuş insanlar olarak ruhumuzu teslim edelim.. inşirah, beşaret ve beşaşet içinde şadırvanların temiz güvercinleri gibi kanat çırpalım, Sana yükselelim.. Bedrin aslanları gibi, Uhud'un kaplanları gibi, cihan tarihinde benzerine az rastlanan harika nesiller gibi olma yolunda bir hayat sürelim.. Bizi bu mübarek gece hürmetine bu türlü lütuflarla şerefyâb eyle Ya Rabbi. Ey rahmeti gazabının önünde bulunan, kullarının tevbelerini kabul buyuran ve dua dua yalvaranların nidalarına icabet eden Yüce Rabb’imiz! Amellerimizdeki eksikliklere ve sözlerimizdeki kırık-döküklüğe değil, hakkındaki hüsn-ü zannımıza ve rahmetine bağladığımız recâmıza göre muamele et ve bizim dualarımıza da icabet buyur; bizi haybet ve hüsrana uğratma! Efendiler Efendisi'ne, O'nun nezih ehl-i beytine, seçkinlerden seçkin ashâbına salât ü selam ederek bunları Senden dileniyoruz, Rabb’imiz! Amin.. Amin.. Amin..
* Bu dua Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 09.07.1979 tarihinde İzmir Hisar Camii’nde verdiği Berat Gecesi vaazının akabinde yaptığı duadan derlenmiştir.
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #11 : 07 Eylül 2006 - 15:29 » |
|
Berat Gecesi ibadeti Gecenin manevi değeri dolayısıyla namaz, Kur'ân tilaveti, zikir, teşbih ve istiğfarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir ehemmiyet verilmesi gereklidir. İşlenen sevaplı amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandili’nde yirmi bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur'ân harfine on sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap verilmektedir. Bu bakımdan tam bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde Berat Kandili elli bin senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece içinde bize kazandırabilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'ân ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır. Tek kişinin çalışma ve kazanma gücü maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da sınırlıdır diyorsak, bunun çaresi vardır. Aynı kıbleye döndüğümüz, aynı peygambere inandığımız, aynı duygu ve düşünceleri paylaştığımız mü'min kardeşlerimizle birlikte teşkil ettiğimiz manevi şirket; bize hesabından âciz kalacağımız sonsuz bir manevi serveti kazandırabilir. Üstelik maddi kazançlarda kâr, ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü halde mânevi kârda böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü manevi faaliyetler nurludur. Nur ise maddi eşya gibi küçülmez ve bölünmez. İmam-ı Gazali Hazretleri el-İhyâ'da, Berat Gecesi’nde yüz rekât namaz kılınması hakkında bir rivayete yer verse de, hadis âlimleri bu namazın sünnette yerinin olmadığını, böyle bir namazın Hicret’ten 400 sene sonra Kudüs'te kılınmış olduğu tespitinde bulunurlar. Hatta İmam Nevevi böyle bir namazın sünnette bulunmadığı için bid'at bile olduğunu ifade eder. Bunun yerine kaza namazının kılınması daha isabetli olacaktır. Bununla beraber kılındığı takdirde de sevabının olmadığı anlamına gelmez. Çünkü ibadet alışkanlıklarının iyice azaldığı zamanımızda insanların bu vesileyle namaza yönelmelerini hoşgörü ile karşılamak faydalı olacaktır.
Kaynak:Zaman
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #12 : 07 Eylül 2006 - 15:33 » |
|
Televizyonda kandil izlemekle gece ihya etmiş olunur mu? Yayınladıkları birbirinden coşkulu kandil ve mevlit özel yayınlarıyla dikkat çeken televizyon kanallarının bu tutumu yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Binlerce insanı televizyon karşısına çeken programlar kandillerin doğru ihya edilip edilmediğini tartışmaya açtı. Camilere gitmek yerine televizyon izlemeyi tercih eden izleyicilerin geceyi tam anlamıyla ihya ettiğini düşünmesine özellikle ilahiyatçılardan tepki geldi. Televizyonlarda ekrana gelen mevlit programlarını olumlu bir gelişme olarak karşılayan ilahiyatçılar, insanları televizyon izlemenin dışında; eş dost ve akrabalarını ziyaret etmelerini, ya da mahalle camilerine giderek Müslümanlarla bir araya gelmelerini tavsiye ediyor. Kandil yayınlarını kaldırmanın da tehlikesine dikkat çeken ilahiyatçılar, insanların eğlence ya da benzer yapımlara yöneleceğini, o yüzden de televizyon programlarının mutlaka olması gerektiğini düşünüyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz, insanlar için aslolanın; camiye gitmek, yakınlarını aramak, eş dost ve çocukları sevindirmek olduğunu söylüyor. Televizyonlardaki kandil yayınlarını da değerlendiren Yılmaz, “Eğer kötü programları izlemiyor, yalnızca kandili seyrediyorsa elbette ki faydası var. Hatta kazançlı bile olur. Ancak kandil için bir adım atması yani aksiyon göstermesi doğru olanıdır. Dinin icabı Müslüman'ın aksiyonel olmasını gerektirir.” diyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Canan da Yılmaz'la aynı paralelde düşünüyor. Son yıllarda insanların komşularıyla ve akrabalarıyla olan ilişkilerinde kopukluklar yaşandığını hatırlatan Canan bu konudaki düşüncelerini şu cümlelerle özetliyor: “Aileler bir araya gelirlerse çok daha iyi olur. Farklılığı hissetirmek lazım. Televizyon da fena değil, başka program izleyeceğine kandil programlarını izlemesi uygun olur. Cami programlarına katılır, evine gelip programı da izleyebilir. Zaten sadece ekran karşısına kandil kutlamak eksik olur. Kandil duadır, ibadettir. Bir günlük kazasını kılsa ihyadır. Çocuklara kandili yaşatmak, hediyeleşmek ve onlara simit, şeker almak sevaptır. Ama ‘ekrandaki programlar izlenmesin’ demek de haksızlık olur.”
Kaynak:Zaman(Kandil İlavesi)
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
drtehmen
Aktif Üye

Çevrimdışı
Mesaj Sayısı: 668
|
 |
« Yanıtla #13 : 07 Eylül 2006 - 15:37 » |
|
Hey Dost, hele bir anlatıver kimler aldandı? Hele bir anlatıver Güzel Dost! Kimler aldandı? - Cehennemi hesaba katmayan dindar aldandı! Çünkü Kur'an şöyle anlattı: ‘Allah tarafından hiç hesaba katmadıkları karşılarına çıkıverdi...' Zümer Sûresi, 47. *** Bir daha söyleyiver başka kimler aldandı? - Ölüm yokmuş gibi yaşayan dünya-perest aldandı! Zira Kur'an turrayı şöyle bastı: ‘Her nerede olursanız olunuz ölüm size yetişir! Velev eflake ser çekmiş surlarda bulunun!' Nisa Suresi, 78. *** Güzel Dost! Anlat bana daha kimler aldandı? - Ameline güvenen abid aldandı! Çünkü Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam şöyle ferman buyurdu: Zinhar aldanmayın! Hiç kimse ameli ile kurtulamaz! Soruldu: Sen de mi Ya Rasulallah? Cevap verdi: Evet ben de! *** Göster bana Can Sevgili! Daha kimler aldandı? - Kendini hak yolunda sanıp, kılını dahi kıpırdatmayanlar aldandı! ‘Allah gayret gösterip cihad edenlere, olduğu yere mıhlanıp kalanların çok üzerinde bir ecr-i azim ihsan etmiştir.' Nisa Sûresi, 95. *** Avaz et Hatip avaz, ta ki herkes duysun! Hele hele kimler aldandı? - Nasıl desem bilmem ki namazsız aldandı! Hele bir baksan ya Kur'an nasıl anlattı: 'Ashabı yemin Cennetten seslenip mücrimlere soruyorlar, sizin bu sekar cehennemine girmenize ne sebep oldu? diye. Onlar da diyorlar: Biz namaz kılanlardan değildik…' Müddessir Sûresi, 39-43. *** Kim öz-canını yaktı, kimler aldandı? - ‘Ben bundan sonra kurtulmam.' diyen me'yus aldandı! ‘De ki; Günah işlemek suretiyle öz-nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allahın rahmetinden ümidi kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları mağfiret buyurur. Şüphesiz o öyle gafur, öyle rahim. Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden evvel tevbe ile Rabb’inize dehalet edin ve ona halis Müslümanlık yapın, sonra kurtulamazsınız!' Zümer Sûresi, 53-54. *** Anlat anlat daha kimler aldandı? - ‘Bakma! Benim kalbim temiz.' diyen amelsiz aldandı! ‘Yemin olsun ki zamana! İnsan mutlak hüsranda. Ancak şunlar müstesna: Onlar iman edip salih amel işlediler!..' Asr Sûresi, 1-3. *** Deyiver bana başka kim aldandı? - ‘Göreceksin biz nice hacı-hocadan önce gireriz cennete!' diyen nâdan aldandı! ‘Şüphesiz korunan müttekıler içindir Rabblerinin katında na'im cennetleri. Artık müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? Neniz var? Nasıl hükmediyorsunuz? Yoksa size mahsus bir kitap var da onda şu dersi mi okuyorsunuz?' Kalem Sûresi, 34-37. *** Bahsediver Hatip! Daha kim aldandı? - ‘Bu da bir şey mi canım, millet neler işliyor.' diyen günahkar aldandı! ‘Ona kendi kazandığı, size de kendi kazandığınız. Siz onların amellerinden sorulacak değilsiniz.' Bakara Sûresi, 134. Lakin ‘Şüphe yok bütün yaptıklarınızdan mesul tutulacaksınız!' Nahl Sûresi, 93. *** Anlatıver Dostum! Daha kim aldandı? - ‘Benim babam da hacı.' diyen evlat aldandı! Çünkü baksana dalgalar arasındaki inkarcı oğlu için yalvaran Nuh peygambere ne denildi: ‘Ey Nuh!.. O senin ailenden değil; çünkü o, dürüst iş yapan temiz bir insan değildi. O halde hakkında kesin bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme. Onun kurtulması için dua ederek cahil bir iş yapmandan seni sakındırırım.' Hud Sûresi, 46. *** Haber et Hatip haber! Başka kim aldandı? - ‘Ben gıybet etmiyorum ki, olanı söylüyorum.' diyen aldandı! Zira Efendimiz bir gün soruverdi: ‘Bilir misiniz gıybet nedir?’ diye. Ashab, Allah ve Rasulû daha iyi bilir, dediler. Efendimiz, kardeşini beğenmiyeceği şekilde anmandır, buyurdular. Soruldu: Ya söylediğimiz şey onda varsa? Cevap verdi Efendimiz: Eğer varsa onu gıybet ettin demektir. Şayet söylediğin onda yoksa, bu zaman da ona iftira ettin demektir. *** Daha kim yandı, kimler aldandı? - ‘İşlediysek biz işledik; azabını çeker diyetini öderiz.' diyen bedbaht aldandı! ‘Yemin olsun! Rabbinizin azabından onlara velev bir nefha, bir kıvılcım dokunuverse VAY BİZLERE derler!' İsra Sûresi, 21. *** Vah Nâsih vah! Demek bunca insan aldandı! - Güzel dost! Bir bilsen daha kimler aldandı!
Kaynak:Zaman(Kandil İlavesi)
|
|
|
Kayıtlı
|
|
|
|
|