bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 28 Mart 2024 - 14:34 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: [1]   Aşağı git
Gönderen Konu: fatih sultan mehmet'in istanbul'un fethine dair sözleri  (Okunma Sayısı 3332 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« : 27 Mart 2008 - 11:45 »


Ey Benim Ünlü ve Sadık Komutanlarım!

Tarife hacet yoktur ki, şimdi sahip olduğunuz şu devlet ve memleket nice mücadele ve zorluklarla kazanılmış ve atadan dededen bize intikal etmiştir. İçinizde bahtiyar olanlar o mücadele ve zorluklara bizzat ortaktırlar. Gençleriniz ise işitmiştir. Tarihleri eski olmayıp daha dünkü şeyler olduğundan duyulanlar bizzat gerçektir. Ulu nezdinde malumdur ki, daha dün ecdadımızın karşısında duran kaleler onların gayret ve himmetleriyle yerle bir olmuş ve her biri İslâm toprağı olmuştur. Ecdadımız şu an dâr-ı bekâya ulaştılar fakat hatıraları ve kahramanlıkları bizde canlı ve bakidir. Yürekleri korkudan uzak ve yüce hislerle dolu atalarımız en müthiş zorluklara göğüs gererek devletimizi yok olmaktan kurtarmışlar ve az kuvvetleri ile büyük işler başarmışlardır. Onlar daha devletin kuruluş aşamasında dahi Rum diyarına sahip olmaya çalıştılar ve İslâm’ın bayrağını bütün Asya ve Avrupa’da gezdirmek ümidine düştüler. Tasavvur ve ümitlerinde yanıldılar mı? Hayır!

 
Çanakkale Boğazından karşı yakaya geçmek başlangıçta pek azlarına nasip oldu. Çünkü deniz vasıtaları yeterli olmadığından harp için Rumeli’ne geçmek zor idi. Rumların ise deniz kuvvetleri çok idi. Bunun için atalarımız başlangıçta korsanlık ve akıncılık işleriyle iktifa ettiler.

Başlangıçta Avrupa kıtasına geçenler Gelibolu’yu ele geçirip, orayı harekat üssü yaparak akınlarına devam ettiler. Daha sonra yavaş yavaş ilerleyerek ve günden güne çoğalarak civarda bulunan kaleleri kimini cebren kimini de barış yoluyla ele geçirerek oralara yerleştiler. Velhasıl yapmış oldukları savaşlarla az vakitte, Trakya ve Makedonya topraklarını ve Tuna sahilinde ve içlerinde sakin Bulgar, Arnavut, Sırp ve Yunan memleketlerindeki birçok kale ve büyük beldeleri ellerine geçirdiler ki, tafsiline lüzum görmem. Özetle derim ki, Tuna Nehri ağzından Sava suyunun denize döküldüğü yere kadar kara kıtalarını ve Tuna ile Dalmatların ve Savanın beri tarafındaki Macarlar ve Arnavutların memleketlerinden kuzeye doğru tâ Adriyatik Denizine kadar olan bölgeyi hakimiyeti altına aldılar. Bu denizin kıyılarında alınmamış yalnız Mora kıyıları kalmıştır.

Ey İhtiyar Fedakarlar, Ey Şahbaz Delikanlılar!

Bir fütuhat laf ile kolayca yapılmadı. Emeksiz devlet olur mu? Canını ve malın feda etmeyen aşık, visâle erer mi? Nice kanlar döküldü, nice yaralar açıldı, nice yetim ve dullar gözlerinden matem yaşları akıttı, nice ah-u figânlar semaya yükseldi, nice müstahkem kaleler alındı, nice engin dereler ve coşkun, geçitsiz ırmaklar geçildi, nice yalçın kayalar arasında derbentler açıldı ve sarp dağlar aşıldı. Nice geceler uykusuz, nice günler dinlenmeden geçirildi. Nice zorluklara göğüs gerildi. İşte baba ve dedelerimiz anlatılamayacak derecede zorlukları göze alarak tahammül ettiler. Karşılarına çıkan cebbar ve inatçı düşman ordularının hakkından geldiler. Göğüslerine uzanan kargılarını kırdılar, ümitsizlik, korku ve adaletin ne olduğunu bilmediler. Zaman oldu ki, talih kendilerine güler yüz göstermedi.

Yine istikbalden ümit kesmediler ve düşmana üstünlük sağlayıncaya kadar gayretten geri durmadılar. Arzu ettikleri bir şeyi elde etmek için seferin zorluğu ve mesafenin uzunluğu onlara engel olamazdı. Nefislerine ve gayretlerine güvenleri tamdı. Kazandıkları şeyi yeterli görmeyip daima yenilerini arzu ettiklerinden durup oturmazlar ve cihat yolunda gayret gösterirler ve her türlü zorluğa katlanırlardı. Musibet anında müteessir ve kederli olmadıkları gibi galibiyet halinde de aşırı sevinmezlerdi. Bu sayededir ki, şanslı bir devlet kurdular ve bu devletin şanını güçlerinin yettiği her yere ulaştırdılar. Adalet, himmet ve yüce bir hükümetin nasıl olacağını bütün cihana gösterdiler. Barış ve savaş zamanlarında her türlü can ve mal fedakarlığı yaparak bize mükemmel bir devlet bıraktılar.

İmdi, bize düşen nedir? Müsrif miras yediler gibi elimizdeki mülkü çürütecek miyiz? Seleflerimizin bize bıraktığı güzel eserleri mahv u perişan edecek miyiz? Hayır! Asla ve kat’a! Bunca fazilet ve meziyet ile, hiçbir yerde mağlup olmamakla nam ve şöhreti yüceltmeğe çalışacağız. Selefimize hayırlı halef olduğumuzu ispat edeceğiz. İzlerinden giderek ruhlarını şad edeceğiz. Bizden hayırsızlık bekleyenler pek gafildir. Tembellik ve kadir kıymet bilmezlik umanlar ahmaktır. Öyle ise o gafil ahmaklara çok yanıldıklarını ispat edelim.

[...]

 
Sizlere tarife hacet yoktur ki, Konstantiniyye şehri memleketimizin ortasında mutena bir mevki işgal etmektedir. Hal-i hazırda kendine güvenecek bir durumda değildir. Halkı boşalmış, uzun müddet bizlerle muharebe ede ede kuvveti kırılarak zayıf ve acze düşmüş ve yalancı şöhretinden başka bir şeyi kalmamıştır. Dikkat ederseniz görürsünüz ki, arazisi bahçe ve otlaktan ibaret, binaları viran, surları zayıftır. Rum hükümetinin bizlere olan muharebeleri, bize verdiği zararları, çıkarttığı zorlukları,hala çevirmekte olduğu dolapları bilirsiniz. Halen de bize karşı bu türlü harekete fırsat kollamaktadır. Ceddim Sultan Bayezid merhum zamanında Rum Kayseri nice milletleri, Batı Fransa’dan ve Pirene Dağlarından muhtelif taifeleri ve Ren Nehri tarafından Cermenleri ve Macar ve Ulah krallarını aleyhimize tahrik ve teşvik ile askerlerini Tuna’dan gemilerle geçirmedi mi? Bu büyük cemaat Tuna’yı geçince sınırlarımıza saldırarak bizleri Avrupa’dan hatta Asya’dan kovmaya teşebbüs etmediler mi? Bereket versin ceddim Bayezid, Allah’ın yardımı ile bunları yenerek perişan etmiş, nice büyüklerini öldürmüş, kılıç artığı olanları da Tuna’ya dökerek Saltanat’ı Osmaniyeyi kurtarmıştı.

Bir müddet sonra yine Rum Kayseri Moğol cinsinden Timur’u Bağdat’tan kaldırarak üzerimize musallat etti. Bilirsiniz ki, bu Timur’dan neler çektik. Az kalsın ocağımız sönecekti. Lakin Allah’ın yardımı hanedanımızın yanında idi. İşte nerede olursa olsun bize düşman bulup problem çıkarmak, adamlarımızdan kendilerine firar edenleri, silahlandırarak bizi birbirimize çarpıştırmak, devletimizi sürekli meşgul etmek mesleği Rumlarda hala mevcuttur.

Bu şehri tamamen etkisiz hale getirmedikçe veya tamamen ele geçirmedikçe, kendi haline bırakmamızı fırsat bilecek, daima bize muhalif ve düşman bulunmaktan, aleyhimize harp ve tahrikten geri durmayacaktır.

Bu şehir, aleyhimizde gizli ve açık her su-i kasta hazırlanmaktan bir an bile uzak kalmamakta iken, niçin bundan bize doğan ve doğacak fenalıkların önünü almak için fethine çalışmayalım. Biz barış zamanlarında her zaman o şehri elimizin altında tutarız zannediyoruz. Her türlü ihtimalin olabileceğini, savaşların zamanın ve durumun şartlarına göre gerçekleşeceğini bilmiyoruz. Şu iyi bilinmelidir ki, böyle durumlarda her türlü halin neticesini kestirmek mümkün değildir. Uzak görüşlü kimseler, bu gibi hallere daima meydan bırakmaz. En uygun zaman bulunup, düşmanların hakkından gelmek lazımdır. Düşmanların zayıf anında saldırmamak, onların güçlenmelerini beklemek ve her türlü su-i kastlerine razı olmak demektir. Kim önce davranırsa cebren veya barış yoluyla kazanılan yerler kar sayılır. Zira harbin tabiatı budur.

Ey Tecrübe Sahibi Bahadırlarım!

Ben durumu bu şekilde değerlendirerek, şartların en müsait an olduğunu düşünerek sizleri burada topladım. Hepinizin yapmış olduğum açıklamalara kani olarak fikirlerimde müşterek olduğunuzu muhakkak zannederim ve derim ki: Çok süratli bir şekilde durumun gerektirdiği şekilde hareket ederek bu şehri zapt etmeliyiz. Aksi halde devletimizi de, bundan doğacak menfaatlerimizi de kendimizin zannetmemeli ve bu şehri zorla veya kendiliğinden elimize geçmediği takdirde devletimizin devamı mümkün değildir. Özetle bu şehri devletimize ilhak etmeyi isterim. Bunda başarılı olamazsam devleti de bunun için kaybetmeyi tercih ederim. Zira iyi bilirsiniz ki, bu şehir elimizde olduğu zaman devletimizin gücü bir kat daha artacak ve bu güne kadar alınması mümkün olmayan yerler de bu sayede alınmış olacaktır. Lakin elimizde olmadıkça ya da bu günkü halde kaldıkça, elimizde olan mahallerin emniyeti olmayacağı gibi, şu an elimizde olmayanların alınması da mümkün olmayacaktır. Çünkü eğer Rumlar şehri ellerinde tutarak bizden tazyik olunduklarından dolayı bir müttefik elde etmeyi başarırlarsa, her zaman muharebe ile meşgul olmak zorunda kalacağız. Etrafımız düşmanlarla çevrili olacağından muharebelerin sonucu dahi belli olmayacaktır. Çünkü bir çok hadise vardır ki, hiç beklenmedik durumlarda gerçekleşir. Rumlar şehri kendileri koruyamayarak, bu işi kendilerinden daha kuvvetli, silah, mühimmat,asker ve maddi imkan bakımından daha kuvvetli kimselere verecek olursa bunlar şehri kendi öz mülkleri gibi addedeceklerinden bu taze kuvvet karşısında düşünün ki o zaman devletimiz ne gibi bir hal karşısında bulunacaktır. Binaenaleyh artık biz vakit kaybetmeksizin bütün kuvvet ve kudretimizle şehrin üzerine hücum etmeliyiz. Allah’ın yardımı bizimle oldukça muharebe için hiçbir şeyi; nüfus, akçe, silah ve saireyi düşünmemeli ve başka hiçbir şeyi buna tercih etmemeliyiz. Tâ ki bu şehri bütün surlarıyla birlikte yerle bir ederek tehlikesinden kurtulalım veya elimize geçirelim. Peder ve ecdadımın zamanında meydana gelen hadiseleri tefekkür ve hatırlayarak hiç biriniz bu şehrin fethini mümkün değil zannetmeyin. Hakikat halde pederimde, ceddimde bahsetmiş olduğum fikirde bulunup kayıtsız şartsız teslim almak üzere harp açarak kuşatma ettiler, fakat mağlup etmeyi başaramadılar.

Halbuki, eğer o zaman mağlup edilemeyişleri, Rumların mukavemetinden ya da silah ve saire teçhizatın çokluğundan değildi. Dedem Sultan Bayezid’in kuşatması sırasında şehir sakinleri artık mukavemetin imkansızlığını görerek şehri teslim etmeye hazırlanırken, Avrupa tarafından Macar ve Ulahların Osmanlı topraklarına saldırmaları ve Asya tarafından Moğol soyundan Timur’un meydana getirdiği müthiş kargaşa, şehir üzerindeki kuşatmanın kaldırılmasına sebep olmuştur.

[...]

 
Pederim cennet mekana gelince; saltanat yıllarını idrak edenlere izaha gerek yoktur ki, ne büyük bir kuvvet ile şehrin üzerine hareket etti. Yapmış olduğu hücumlarla şehrin surlarına o kadar yaklaşmıştı ki, ordusundan atılan oklar, savunmadaki askerlere isabet ediyor idi. Şehrin zaptı bu kadar yaklaşmış olduğu halde, sultanın emniyetini kazanmış olan yakınlarının himmetleri ile sulh yapılmış ve kuşatmaya kaldırılmıştı.

Haydi farz edelim ki, Rumlar o zaman kendi imkanları ile kurtuldular. Fakat bugün bizler ve Rumlar aynı hal ve vaziyette miyiz?

O zaman şehre hakim olan hükümdar ve devlet adamları gerek askerlik ve gerek mülki işlerde daha mahir ve daha başarılı idiler. Şehrin nüfusu bugünkünden daha kalabalık ve denizlere bugünkünden daha fazla hakim idiler. İtalyanlarda ve başka yerlerden yardım almaları mümkün idi. Fakat şimdiki halleri ona kıyas olabilir mi? Daha zayıf ve genel olarak daha fena değil midir? Şehir halkı sayıca azalmış ve deniz tarafından kudretleri tamamen kırılmıştır. Kaysere ve yardımcılarına gelince; herkesin bunlar gibi hasım ve düşmanı olmasını Cenab-ı Hakk’tan temenni etmesi gerekir diyebilirim.

İtalyanların muhtemel olan imdat ve yardımlarına gelince, bundan dolayı ümitleri boşunadır. Bilakis aralarında mevcut olan mezhep ayrılıkları dolayısıyla şehrin dahilinde huzur ve asayiş kalmamış, durumları tamamen bir kargaşadadır. Daha bir çok yönden bakıldığında eksiklikleri ve acziyetleri ortadadır. Bize gelince devletimizin güç ve kudreti pek çok artmıştır. Gerek süvari ve gerek piyade bütün askerlerimiz daha önce benzeri görülmemiş bir durumdadır. Hem miktarı çok, hem pek muntazam, hem de silah yönüyle gayet mükemmel bir durumdadır. Akçemiz dahi kafi derecede olup, bu da senelik olarak vergilerden topladığımızdır. Bizde makine ve silah gibi kara teçhizatının yanında yeteri derecede deniz harp vasıtası da vardır. Askeri malzeme ve donanmamız her halde düşmandan fazla durumdadır. Elimizdeki güç değil bu şehri, bu şehir gibi nicelerini almaya yetecek kudrettedir.

Karadan ve denizden bu şehrin dışarıyla olan irtibatını tamamen kesmiş bulunuyoruz. İşte bütün bunlardan dolayıdır ki, şehrin elimizden kurtulmasına imkan ve ihtimal yoktur. Buna bütün kanaati vicdaniyem ile inanıyorum. Ancak bize elzem olan husus bu konuda vakit geçirmeden, mümkün oludu mertebe süratle kuvvet ve şecaatimizi göstermeli ve Konstantiniyye’ye bugüne kadar yaşamasının zaafımızdan, gevşekliğimizden ileri gelmeyip yalnız mühlet verdiğimizden kaynaklandığını cümle aleme duyuralım.

Artık gecikmeye sebep ve lüzum yoktur. Öyle bir fikri takibe ve öyle bir maksada hizmete hayatımızı vakfedelim ki, ya bu şehri alalım ve yahut fethi uğruna mücadele ederek hepimiz ölüm diyarını vatan edinelim.


Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
hasandursun
Kıdemli Üye
****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3031


BOZKIRLI OLMAK AYRICALIKTIR.


« Yanıtla #1 : 26 Aralık 2008 - 17:26 »

İmdi, bize düşen nedir? Müsrif miras yediler gibi elimizdeki mülkü çürütecek miyiz? Seleflerimizin bize bıraktığı güzel eserleri mahv u perişan edecek miyiz? Hayır! Asla ve kat’a! Bunca fazilet ve meziyet ile, hiçbir yerde mağlup olmamakla nam ve şöhreti yüceltmeğe çalışacağız. Selefimize hayırlı halef olduğumuzu ispat edeceğiz. İzlerinden giderek ruhlarını şad edeceğiz. Bizden hayırsızlık bekleyenler pek gafildir. Tembellik ve kadir kıymet bilmezlik umanlar ahmaktır. Öyle ise o gafil ahmaklara çok yanıldıklarını ispat edelim.
Kayıtlı

O'na yar olmuşum O'nun kuluyum
Mazimin yarına giden yoluyum
Hem çağdaşım hem Anadolu'yum
Ne sağda ne de solda gör beni

Ozan Uğur IŞILAK
Sayfa: [1]   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: