mehmetsayin
|
|
« Yanıtla #4 : 02 Nisan 2008 - 09:18 » |
|
'Milletimiz din gibi kuvvetli bir fazilete sahiptir. Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz' 3
M.Kemal Atatürk
TÜRK ULUSU DAHA DİNDAR OLMALIDIR"
Atatürk, samimi bir dindardı. Bu nedenle İslam'ın doğru anlaşılması ve yaşanması için büyük çaba göstermişti. Öte yandan Atatürk'ün "din vardır ve lazımdır, dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur" sözü de, Türk Milleti'nin bekasında dinin ne denli önemli bir role sahip olduğuna dikkat çekmektedir.
"Türk Ulusu daha dindar olmalıdır. Yani tüm sadeliği ile dindar olmalıdır. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum..."91 diyerek inancını vurgulayan Atatürk, dinin bir milletin birlik-beraberlik içinde yaşamasında önemli bir faktör olduğuna da başka sözlerinde dikkat çekmiştir.
Gerçekten de din, toplumları birbirine bağlar, bireylerin birbirlerine kenetlenmesine vesile olur. Tarihe baktığımızda, savaş, açlık, kıtlık gibi zor anlarda milletleri ayakta tutan faktörün milli ve manevi birlik olduğunu görürüz. Dini bağlarını koparan ya da zayıflatan toplumlar tarih sahnesinden birer birer silinerek yok olmuşlardır.
Nitekim Atatürk'ün, vefat etmeden 15 gün önce dönemin Başvekili kanalıyla tüm dünyaya açıkladığı son sözleri, kurtuluşun ve kalkınmanın sırlarını vermekle birlikte Türk gençliğine manevi bir vasiyet niteliği de taşımaktadır. Atamızın bu kıymetli sözleri şöyledir:
"Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler."92 Atatürk'e göre, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü hazırlayan önemli sebeplerden birisi İslamiyet'ten uzaklaşmaktı:
'Türkler' diyor Atatürk, 'İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor... 4
Evet, Türk insanının yaşadığı din gerçek İslam'dan uzak, hurafeler ve batıl inançlar üzerine kurulu bir dindi. Bu din, Türkiye'yi karanlığa götürüyordu. Bu gidişi durdurmanın tek çaresi vardı: Gerçek İslam'ın halka anlatılması... Yani hurafeleri, batıl inançları içinde barındırmayan, Atatürk'ün, 'akla, fenne, ilme uygun...'5 dediği, dinin özünü teşkil eden Kuran'ın anlatılması gerekiyordu. Atatürk bu amaçla şunları söylüyordu:
Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır. 6
Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu Kitap'ta neler olduğunu Türk anlasın. 7
Atatürk, Kuran'a olan bağlılığını onu 'Kitab-ı Ekmel' yani (En Mükemmel Kitap)8 diye tanımlayarak dile getiriyordu. Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü'ne hafızları çağırtarak sık sık Kuran okutmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştu.
kaynak Harun Yahya nın samimi dindar Atatürk kitabın dan alıntı [/size]
|