menzilli
|
 |
« : 06 Ağustos 2008 - 21:56 » |
|
Her ikisinin de farkına, mevsimi geçtikten sonra vardık. Bilemedik gülün renginden, güzelliğinden, kokusundan... Ay?ramadık aşkın sesini Yüreğimizdeki diğer seslerden... Baskın çıktı gürültüler aşkın çağrısından... Gülü az olan ya da ona gerektiği kadar önem verilmeyen bir coğrafyada yaşadı?ımızdan mı bütün güller (çiçekler) aynı göründü gözümüze ve onun için de böyle oldu?.. Hepsinin aynı zamanda açtığını, tomurcuklandı?ını ve kokularının da aynı olduğunu sanır; gülle lâle, menek?eyle leylâk arasındaki farkları pek bilmezdik.
Hem zaten; leylâk kokan, i?de kokan, gül kokan, erguvan kokan sokaklardan ne zaman geçtik ki? Kim elimizden tutup bizi bu sokaklara götürdü, kim bunları gösterdi ki bizeş Kim k?lavuzluk etti ki? Gerçi farkına varsalar da, kimin zamanı vardı ki bunlardan söz etmeyeş Cihanı velveleye veren bu görüntüler; çoğu karla kapla taşra günlerinin ne kadarında bulunurdu ki...
Biz gülü geç tanıdık, aşk? geç anladık.

Hep beyaz gecelerde, kış mehtab?na karış hayk?rdık acılarımızı... Dondurucu zemherilerde yeşile, çiçe?e, güle, a?aca hasret büyüdük. Gül büyütemedik koynumuzda, gül suyu yürümedi damarlarımızda... Gül büyütmenin ne demek olduğunu bilemedik. Gülden bir nefes alıp, güle bir nefes veremedik. Gülü ötelerde hayal edip, uzakları düğündük hep. Koparılmış bir gülün başında oturup, matemini çekemedik. Gül büyütenlere özgü bir hâlle hâllenemedik. Gülün kokusuyla sarho?, gülün bak??ıyla meyhoş olamadık; sitemimizi güle diyemedik. Güle benzetsek de bazı şeyleri, tam anlamıyla gülün ne olduğunu bilemedik. Sesimiz güle yetişmedi, elimiz güle ermedi, Yüreğimizden kopup gelen hüzün meltemleri güle de?medi. Sokaklar acıyı serpti Yüreğimize, da?larda yank?landı sesimiz, da?lar hüznümüzü katmerleştirdi.
Biz gülü geç tanıdık, aşk? geç anladık.
Büyüdüğümüzde, aşk? az çok anlayacak çağa yaklaşt??ımızda, aşkın Yakıcı elini Yüreğimizin üstünde hissettiğimizde, aşk çoktan uzaktan bakar olmuş, ateşiyle yakar olmuştu bizi artık.
Gününde, zamanında bizim de içimizde bir yerlerde aşk vardı; aşk? anlamasak da aşk? duyabiliyorduk, aşk? okuyabiliyorduk kelimelerden... A?k üzerine düşünmeyi bilmesek de, Yüreğimizin k?p?r k?p?r etmesi bizde de bir şeylerin olduğunu, bize de aşktan bir nefes üflendiğini haber veriyordu.
Ne var ki, sevgi ?rma?ında y?kanarak hayatı sürdürmenin önemini kavrayamamıştşk. Gelecekteki hayatımızda bunun ne derece önemli olduğunu, onu anlamaya çalışmanın, onunla bir kez bile birlikte olmanın, onun da bizi önemsemesinin hayatımızın ak??ını nasıl değiştireceğini hesap edememiştik. Hep korku, hep utanma ve hep içindekini demenin ayıp olduğu düşüncesi galip gelmişti. Gönlü gönle katıp, ?stırab? ?stırapla karıştıramamıştşk. Belki de aşkın farkında olmayanların, aşka kötü gözle bakanların içinde, aşkın hiç farkında olmamak daha iyiydi.
En fecisi, en kötüsü de; yaşanmış farzedilen bir zaman dilimi geride kaldığında, acısı derinden hissedilen bu duyguya karış koymaya çabalamak, artık böyle bir dünyada buna yer olmadığına, hele bundan sonra bunun yağanamayacağına kendini inandırmaya çalışmak.
Hele de böyle bir duyguyu hiç tanımayan, adından bile haberdar olmayan biriyle bir ömrü paylaşmanın zorlu?unu ve bununla birlikte aşkın gelip işte tam bu sırada sıkıştırmasının ne denli çekilmez bir azap olduğunu varın bir düğünün. Ve bir de hayatınıza müdahale edenler yüzünden bu hale düştü?ünüz aklınıza geldikçe, çoluk çocuk etrafınızı sardıkça ve bu arada da; aşk? anlama, aşk? yorumlama yanınız geli?tikçe, varın bir kez daha düğünün çekilenin ne boyutta bir azap olduğunu...
Biz gülü geç tanıdık, aşk? geç anladık.
Gülü vaktinde okuyamadık. Meramımızı gül yapra??na vaktinde yazamadık. Gül dalına bir buse konduramadık. Bülbülün iniltisine kulak veremedik, dediklerini bilemedik, yâre bir gül yapra?? bile götüremedik. Gül hep ötemizde kaldı; bizse ona uzaktan bakakaldık. Gün geldi tanıyamadık. Ne gülü tanıdık, ne aşk? anladık. Bir gül bahçesinde olsak da; cahilliğimizden, bilgisizliğimizden, sezgisizliğimizden hep gidip dikenlere sarıldık. “Gülü seven dikenine katlanır.” deseler de, biz sadece dikenlerin kanattı?? yerlere aldandık. Dikenler doldurdu dünyamızı, dikenler yok etti güle olan sevdamızı. Korktuk artık gülün yanına varmaya, korktuk gülden terazi tutmaya, korktuk gülü koklamaya... Gül bizden ?ra?a gitti, biz gülden ?ra?a...
Biz gülü geç tanıdık, aşk? geç anladık.
Öyle ki, manzara şimdi daha a?latıcı, daha yürek da?layıc?, daha gönül başlayıc?dır. Dilimiz duda?ımız kurumuş, hikâye bir gizliye çekilmiştir artık. Bir manzumedir artık geceyi bağrımıza salan ve rengimizi solduran. Dokununca solgun bir gül olan... Dokununca sen olan.. Dokununca ben olan... Dokununca hüzün olan… Dokununca hüsran olan… Dokununca heder olan...
Diyeceklerimizi diyecek durumda değiliz şimdi. Artık ne gül çaredir derdimize, ne de aşk... Belki mİsralardır bizi bize, bizi başkalarına anlatacak olan...
Zaman geçti gün döndü kalmadı bahçede gül
Bu sevda masalını anlatsın yine bülbül
|