bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 18 Nisan 2024 - 10:47 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: [1]   Aşağı git
Gönderen Konu: birlik ve beraberlik...  (Okunma Sayısı 7420 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
delireis
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 237



« : 10 Ekim 2008 - 22:40 »

B ı R L ı K VE B E R A B E R L ı K

”Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan,
Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan.
Bir değil mahvedilen Devlet-i İslamiyye...
Girdiler aynı siyasetle bütün makbereye.”

”Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez,
Toplu vurdukça sineler, onu top sindiremez.
Sen-ben desin efrad, aradan vahdeti kaldır.
Millet için K?yamet o zamandır.”

İstiklal marşımızın şairi M. Akif Ersoy, birlik ve beraberliğin önemini böyle dile getiriyor.

Ramazan-ı Şerif’i birlik ve beraberlik içinde, ibadet, itaat ve hayırlarla geçirip mutlu Ramazan Bayramı’na erdik. Bayramlar, birlik ve beraberliğin perçinlendi?i, kardeşliğin zirveye çıktı??, dargınlıkların unutuldu?u,
barış içinde bir arada yaşama arzusunun kuvvetlendi?i zamanlardır.
Tevhid dini olan İslam, müslümanlardan hayatları boyunca bu ruha uygun bir şekilde hareket etmelerini ister.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’in Al-i ?mran suresinin 103. Ayetinde:”Allah’ın ipine s?ms?k? sarılın, tefrikaya düşmeyin...” Enfal suresinin 46. ayetinde :”Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çeki?meyin; yoksa
korkuya kapılırsınız, rüzgarınız kesilir.Sabredin; Allah sabredenlerle beraberdir.” Buyurarak, bizi birlik ve beraberliğe çağırıyor, tefrikanın zararlarını en güzel şekilde dile getiriyor.
Tefrika sebebiyle tarih sahnesinden silinmiş nice devletler vardır. Bugün de insanımızı tefrikaya düşürerek, milletimizi bölmeye, memleketimizi parçalamaya ve yok etmeye çalışanlar vardır. Halbuki milletimizin en iyi şekilde yükselmesi, güçlenerek dünya milletleri arasında sözü geçen bir devlet olarak, arzu edilen yeri alabilmesi, ancak birlik vf beraberlik içinde olmamıza bağlıdır.Bunun olmadığı yerde, da??lma,parçalanma, bölünme ve birbirinden nefret vardır.
Sevinçlerimizin, hüzünlerimizin, istek ve arzularımızın, sevgi ve nefretlerimizin, ümit ve korkularımızn,
menfaat duygusu ve h?rslarımızın azgın dalgalar gibi vücut teknemizi, hayat denizinde bir o yana, bir bu yanasallayıp durduğunu görüyoruz. Gemilerin yapısı denizde batmama esasına göre yapılmıştır. Kendi halindeki hiç bir tekne denizde batmış değildir. İnsanların yanlış müdahalesi ve f?rtınalar hariç...
Vücut teknemiz de maddesi ve manasıyla böyledir. ?rademizi iyi yönde kullanır, sa? duyumuza uyarsak,
hayat bütün rizikolarına rağmen güzeldir. Birlikte yağanan hayatta iradelerin ve sağduyuların güçbirliği vardır.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Birlik ve topluluk halinde yaşamak insanlar için bir nimettir,rahmettir; parçalanıp
ayrılmak ise azaptır, sıkıntıdır,huzursuzluktur.” Buyuruyor.
İnsanların, cemiyet olarak iradelerini sa? duyularına tabi k?lmalarının, ayrılık ve Çatışmaya girmemelerinin daha çok gerektiği bir çağ yağanıyor dünyada.
Ülkemizde, toplu yaşamanın millet ve devlet olmanın önemini dünya muvacehesinde daha iyi anlayan
insanların çoğunlukta olmasi en büyük avantajımızdır. Türk Milleti ve Türk Ordusu bu karakterdedir.
?ükürler olsun Allah’a.
Tefrika ve bölücülük sadece bir kişiye karış yapılan bir fenalık değil, bütün millete karış i?lenen bir suçtur,
en büyük kötülüktür.
“Fitne/bask? ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara suresi: 191)
“Fitne/bask? ve bozgunculuk,cana kıymaktan daha büyük bir kötülüktür.” (Bakara suresi: 217)
“Küfre sapanlar da birbirlerinin dostlarıdır. Eğer şu dikkat çekilenleri yapmazsanız yeryüzünde bir fitne, büyük bir bozgun çıkar.” (Enfal suresi: 73)
Asr-ı saadette yüce peygamberimiz döneminde müminler öyle bir kardeşlik, birlik ve beraberlik örne?i verdiler ki, tarihte bir daha onun örneğini görmek mümkün olmuyor. Bugün insanlık gerçekten o ruha muhtaçtır.
Gerçekten öyleydi. Sosyal ve ekonomik ambargo altındaydılar. Ne al??-veri? edebiliyor, ne de akrabadan
yardım görebiliyorlardı. Kureyı kabilesi, müslümanları bir ara bu hale düşürmüştü. Maddeten peri?andılar.
Ama gene de birbirlerine sevgi ve peygambere bağlılıkta akıllara hayret verecek seviyede idiler.
Onların muhaliflerine hayranlık telkin eden bir yönleri de insan can, mal ve ?rzına olan hudutsuz saygılarıydı.
Kendilerini bu derece darboşaza tşkan muhaliflerine karış bir anar?i unsuru olabilir, sabotajlar, tahripler, yangınlar çıkarabilirlerdi. Asla bu yola tevessül etmemişlerdir.Sebep, aldıkları terbiyedir. Günah korkusudur.
Çünkü bu yol, anar?i yolu nifak yoludur. münafıklık alametidir.
Kur’anın, münafıklara hitap eden ayetlerini biliyorlardı: “ Kazara siz duruma hakim olsanız ey münafıklar, yeryüzünü fesada verecek , milli serveti tahrip edecek, kann dökecek, akrabanızla ilginizi kesecek değil misiniz?” (Muhammed suresi:22)
Ogünün müminleri bunu bilir, aynı ideali paylaştşkları kimseleri canı gibi sever, ideallerine düşman olanlara zulüm ve haksızlık etmezlerdi. Bilirlerdi ki,topluca yağanan yerde atılan yanlış adımın zararı sonuçta hepimizedir. Böylesine yüksek bir bilince sahip olan insanlar ekseriyetle cahildiler, kültürsüzdüler.
Bu sosyal olgunluk nereden geliyordu? ?mandan ve Allah’a itaattan... Ayetin devam? bunu pek güzel açıklar:
“Eğer sen onları bir ideal çevresinde toplamak, birbirlerini sevdirmek, birbirlerine başlamak için yeryüzü
hazinelerini aralarında paylaştırsaydın buna asla muvaffak olamazdın.Fakat Allah maddi mahrumiyetler içinde
bile isterse onları bir araya getirir, birbirlerine sevdirir. Çünkü Allah dilediğini yapacak kudrettedir. Her yaptığında da hikmet vardır.
Değerli okurlarım,
İnsanlar Allah’a değil de arzu ve heveslerine kulluk ettikçe, insanlar Allah’a isyanı alışkanlık haline getirdikçe, birbirlerini sevmeleri ve biraraya gelmeleri çok zordur.Birbirini sevmeyen insanlar iyilikte yardımla?amazlar. O zaman ne birlik tahakkuk eder, ne de kalkınma.
Müslümanların birlik ve beraberliği üzerinde titreyen peygamberimiz, bu birliği bozmaya çalışanların
hüsrana u?rayacaklarını bildirmiştir: “Bölücülük yapan bizden değildir.” (Camius-Sa?ir)
Müslümanlara düşen, milletimizin birliğini bozan, zarar veren söz ve davranışlardan mutlaka sakınmak, dargınları barıştırarak toplumun huzur ve saadetine ve millet bütünlü?üne katkıda bulunmaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
“Size oruç, namaz ve sadakadan daha üstün bir şeyi haber vereyim mi? buyurdu.
-“Evet” dediler.
–“İki kişi arasını düzeltmektir. Zira iki kişinin arasının bozulmas?, dini kökünden kaz?r.” (Ebu Davut, Edep:58)
Allah(c.c.) bölücülükten korusun, birlik ve beraberlikten ayırmasın.

Amin in?.

alınt?
Kayıtlı

SEHADET sonum,
FIRDEVS yurdum,
KEVSER hayat suyum,
PEYGAMBERIM (S.A.V) komsum,
CEMALULLAH'I SEYRETMEK enbüyük onurum olsun,
YA RAB...
AMIN!!!
mehmetsayin
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1298



« Yanıtla #1 : 17 Ekim 2008 - 09:19 »


Allah Kuran'da bizlere birlik ve beraberlik olun diye ö?üt veriyor

Allah'ın ipine hepiniz s?ms?k? sarılın. Da??l?p ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzla?tır?p-ısındırd? ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıy?sındayken, oradan sizi kurtard?. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah size ayetlerini işte böyle açıklar. (3/103)

Allah'a ve elçisine itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılg?nla??rsınız, gücünüz gider. Sabredin. şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (8/46)

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrıl??a düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve ?sa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de te?ri' etti (bir ?eriat k?ldı). Senin kendilerini çağ?rdığın şey müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (42/13)

şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf başlayarak çarp??anları sever. (61/4)
[/color]
Kayıtlı

Dostlukların kurulması zor Kalplerin kırılması kolay
M. Sayın

Toplumsal hayatta en yararlı erdem hoşgörüdür. Dale Carnegie

İnsanların renkleri ayrı olsada göz yaşları aynıdır
sensiz_olamam
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 111



« Yanıtla #2 : 17 Ekim 2008 - 19:25 »

güzel paylaşım
Kayıtlı
toksoz
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 27


« Yanıtla #3 : 18 Ekim 2008 - 11:06 »

teşekkür ederim herkese
ama arkadaşlar bunların yanında bu vatanı bölmek isteyenler kürt-türk -laz-çerkez alevi-sünni diye ayırmaya başladılar dimi ama halbuki
BU mıLLET KARDE?T?R, AYIRANLAR KALLE?T?R...
Kayıtlı
cereyanci
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 540


Site
« Yanıtla #4 : 19 Ekim 2008 - 11:56 »

peki nerde hata
Kayıtlı
mehmetsayin
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1298



« Yanıtla #5 : 19 Ekim 2008 - 14:34 »


Sevgili dostlar 92 senesinde Bozkır gündem dergisinde bir yazı yazmıştım hatırımda kalanları sizlerle paylaşayım
 
              Konu
Neden biz Bozkırlılar bir araya gelemiyoruz diye bağlıyor
 
Akraba ilişkilrine deginmiştim ve demiştim
 
90 sanlı yıllara kadar herkezde telofon yoktu niye arayıp sormuyorsun  denilince mekkup yazması zor oldugundan diye cevap verirdik hep derdik bir telofonumuz olsa arar halhatır sorarız derdik kendi kendimize herkezin telofonu oldu yine birbirimizi aramıyoruz
 
niye gelip gitmezsiniz diyenlere arabamız yok gelmesi zor oluyor diye mazeret bulurduk çogumuzun arabası oldugu halde yine birbirimize gitmiyoruz
 
Aradım ev ve iş telofonlarından ulaşamadık diyenlere şimdi herkezin cep telofonu var yine görüşmüyoruz sebebleri manevi mıklat?sımızın zayıfladıgından
 
başta derneklerimizin kurulması vakfımızın kurulması insanımızın birlik  ve beraberligini devam ettirmek için atılmış adımlarımız
yapılan piknik ve toplantılar hep birlik ve beraberligimizin devam? içindir orda görev yapan kişilerin görevlerinin ne kadar zor oldugunu bilenlerdeim Allah onların hepsinden razı olsun onlar gibilerini ço?altsın
 
Buna stelerimiz eklendi dernek ve vakıflar bölgeye hitap ederken sitler dünyaya hitap eder dünyanın nersinde olursan ol he?erilerinden haber alırsın sevincine ortak üzüntüsünü paylaşırsın
 
ne kadar büyük bir nimet kıymetini bilelim Kuanlardan Allah razı olsum
 
sevgili dostlar bir anımı anlatmak isterim
 
istanbulda i?yerrimizden komşumuzun babası vefat etmiş 8-10 komşu
 
beraber olduk cenazeye iştirak etmek için gittik yer karaca ahmet mezarlıg? vardıgımız da 3 tane cenaze var toplam üç cenazeye gelen kişi sayısı 30 kişiyi geçmez ne kadar üzücü bu cenazelerin sahipleri demekki hem?erisinden ve köylüsünden kopmu? bu duruma gelmiş
 
bizlerde önlem almazsak çok degil bizim çocuklarımız durumu onlara benziyecek
 
Derneklerimiz vakıflarımız stelerimizi birer mıklat?s gibi düğünelim
 
m?klat?sın topladıg? gibi bunların etrafında toplanalım tanı?alım hö? söbet edelim
 
Allah birlik ve beraberligimizi artırsın
 
Herkeze sevgiler saygılar
Kayıtlı

Dostlukların kurulması zor Kalplerin kırılması kolay
M. Sayın

Toplumsal hayatta en yararlı erdem hoşgörüdür. Dale Carnegie

İnsanların renkleri ayrı olsada göz yaşları aynıdır
mehmetsayin
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1298



« Yanıtla #6 : 22 Ekim 2008 - 08:51 »

                                      Arsenal'in gollerine co?an Türkler22 Ekim 2008 06:50
Haber 7
     

Fenerbahçe – Arsenal maçının oynandığı saatlerde ben bilgisayar başına oturmuş bugünkü yazımı kaleme alıyordum. Son olaylardan yola çıkarak, terör örgütlerinin varlık nedeninin şifresini çözmeye matuf stratejik bir yazıydı kaleme aldığım.
Her yazı sırasında olduğu gibi, dünyadan adeta yine kopmu?, yazıya odaklanmıştım. Zihnim tamamen yazıyla meşguldü.
Belki yeri değil ama bu arada küçük bir anekdot da aktarayım. Ben yazımı yazarken, sa? olsunlar, e?im ya da çocuklarım çay getirirler. Ne çayın gelip gittişini fark ederim o sırada, ne de içti?imi…
Sanırım geçtiğimiz yıldı… Bir ara küçük oğlum dedi ki, “baba bir şey diyeceğim ama kırılmayacaksın.” Tamam, dedim. Hani sen yazılarını yazarken kendinden geçiyorsun ya… Evet, dedim. “Bir ara bunu test etmek için özellikle çayına ?eker yerine tuz koydum, onu bile fark etmedin”, dedi. Doğrusu bir yazar olarak bu tarz bir test edili? ho?uma da gitti. Yazı yazarken dünya ile başlantın kesiliyor derken hakl?ymışlar.
Neyse, biz dönelim konumuza.
Yazı bağlı?ından da anlayacağınız üzere, okuduğunuz bu yazı maç oynanırken kaleme almaya çalıştı??m yazı değil.
Sinirlendim, konuyu değiştirdim. J

Dün akşam oturmuş gayet ciddi bir vaziyette gündemdeki tartışmalara ilişkin stratejik bir yazı kaleme almaya çalışırken, apartmanın dört bir yanından gelen gol sesleri yazı konusunu son anda değiştirmeme neden oldu?
Çünkü Fener maçının oynandığı saatlerde bizim apartmanda sadece rakip takımlar gol atarsa binada yer yerinden oynar. Fenerbahçe’nin attı?? gollerden haberiniz olmasa da, rakip takımın attı?? golleri rahatlıkla sayabilirsiniz.
Mesela maçın berabere gittişini sa?dan soldan gelen hafif ritimdeki solo seslerden anlarsınız. Fener maçının berabere sürmesinin verdiği sevinç temposu bile yaklaşık 3 Richter ölçeğinde bir sarsınt?ya denk gelir. Fakat ne zamanki rakip takımın golleri gelmeye başlar, apartmandaki titre?im her golde en az 1 Richter ölçeğinde artarak ve katlanarak devam eder.
Dün akşam maçın başladığı saatlerde daha ilk dakikalarda apartmanda yer yerinden oynayınca, anladık ki Arsenal gol attı…
Gerisini ne siz sorun ne ben söyleyeyim…
Konu komşunun sevinç haykırı?larından Fener’in yediği golleri 4 olarak sayınca ve son golün sevinci apartmanda yeri yerinden oynat?nca, acaba gol sayısını gerçekten doğru tahmin etmiş miyim diye saat 23.00 sularında masamdan kalktım, oturma odasına geçerek, “oğlum kanalı bir değiştir de, maç kaç kaç bir bakalım” dedim.
Doğruymu?. O dakika itibariyle Fenerbahçe tam 4 gol yemi?. Ama bu arada 1 tane de atmış.
Fener’in değil lig maçlarında, yabancı takımlarla oynadığı maçlarda bile attı?? golleri şimdiye kadar konu komşudan gelen seslerden hiç haber alamadık. Dolayısıyla Fener’in golünden haberimiz olmadı.
Maçın geri kalan kısmını seyretmek üzere ekran karışsına geçti?imde, maçı anlatan spikerin keyifsiz sesi ve Şükrü Saraçoğlu kalesi çöküyor değerlendirmeleri arasında Fener’in attı?? bir gole denk geldik, 4–2 oldu. Maç bitmek üzereyken Arsenal gol sayısını 5’e çıkardığında konu komşunun sesi de artık k?s?lmaya yüz tutmuştu. Sanırım huzur içinde istirahata çekilmişlerdir. J
Burada, kulüplerimiz yabancı ülke takımlarıyla oynarken, içeride birbirine rakip olan takımların taraftarları hangi takımı tutmalılar tartışmasına girmeyeceğim. Maçla ilgili haberlerin altına not düğülen okuyucu yorumlarına göz atıldı?ında, bu tür bir tartışma ile şimdilik sonuç almanın mümkün olmadığı görülür.Y


Yüzyılın sporu…
Futbolda takım taraftarlığının psikolojisi bilim adamlarının da üzerinde yoğun çalışmalar yaptığı bir konuyu oluşturuyor. Ara?tırmalar gösteriyor ki, tarih boyu hiçbir spor dalına gösterilen ilgi, futbola olduğu kadar derinlik kazanmadı.
Mesela Duracell'in yaptığı araştırmaya göre, erkeklerin dörtte birinden fazlası futbola karış tutkuları için büyük borç altına girmeyi göze alacaklarını göstermiş. Erkekler, tuttukları futbol takımına karış besledikleri vefa ve fedakârlık duygularını eşlerine karış da beslemi? olsalarmış, boğanma oranları yüzde 50 daha az olurmu?. Erkeklerin yüzde 94'ü ne kadar kötü durumda olursa olsun tuttukları takımdan asla vazgeçmeyeceklerini söylerken, yüzde 52'si iyi gitmeyen bir evliliği bitirmek konusunda tereddüt etmeyeceklerini belirtmişler.
Ara?tırmalar işte böyle…
Tüm bu gerçekler, ne Fener’in kendi sahasında 5 gol yemesini, ne de Türk takımlarına karış yabancı kulüpleri desteklemeyi mazur göstermeli mi bilemiyoruz.

PROF. OSMAN ÖZSOY - Haber 7
 
Yorum
Böyle takım taraftarlıg? olmaz insanımız ne hale gelmiş.
Takım tutarak bölünüyoruz Parti tutarak bölünüyoruz
Halbuki insanın dogas?da iyi olanı taktir etmek başarıyı alkışlamak başka ülkelerin başarısını da düğünüp ders çıkarmak ve eksiklerimizi gözden geçirmek .
Bu milli birligimiz için çok önemli
Allah birlik ve beraberligimizi artırsın buda bizlerin gayretiile olur.
Kayıtlı

Dostlukların kurulması zor Kalplerin kırılması kolay
M. Sayın

Toplumsal hayatta en yararlı erdem hoşgörüdür. Dale Carnegie

İnsanların renkleri ayrı olsada göz yaşları aynıdır
bilgisayarci
Site Yöneticisi
******
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1642


Mustafa


Site
« Yanıtla #7 : 22 Ekim 2008 - 10:51 »

Üzülmemek elde değil.

Tek çözümü var bu işin.
Kayıtlı

"Şu vahdet tarumar olsun!" deyip saldırma İslam'a;
Uzaklaşsan da imandan, cema'atten uzaklaşma.
M.Akif
mehmetsayin
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1298



« Yanıtla #8 : 25 Ekim 2008 - 14:43 »





 
 
                Türkiye'yi kas?p kavuran ölümcül virüs


Almanya, Fransa gibi ülkelerden Anadolu'ya sirayet etmiş ölümcül bir virüs bu...Mehmet Kamış,ölümcül virüsü yazdı.

Anadolu'nun birlikte yaşama kültürü

Kula evlerinde kadınlar; eşlerine, dostlarına ve kendilerine gelecek yıla kadar yetecek tarhanayı yapıyor. Özellikle soğuk kış günlerinde çorba olacak, insanın içini ?s?tacak kırmızı tarhananın yapımı Kula'nın o geniş avlulu cumbalı evlerinde as?rlardır süren bir gelenek olarak devam ediyor.

Mahallenin kadınları, üç hafta süren ve bir ?enli?e dönüştürdükleri tarhana yapımının sonuna gelmiş. Son bir kez elekten geçirip güneşe serecekler artık. Tanıdık bütün kadınların bir araya toplandığı bu ritüelin baş aktörü; 86 yaşındaki Sabriye Özyetim. Yiyece?i tarhananın yapılmasına nezaret ediyor, nezaret etmekle de kalmıyor bizzat çalışıyor. Saatlerdir elinde tuttuşu eleşi kullanırken hiç de yorgunluk belirtisi göstermiyor. Komşu U?ak'ın dünyaca ünlü tarhanasına biraz burun k?v?rıyor; onu yemekte zorlandıklarını, en güzel tarhananın Kula'da üretildiğini savunuyor.

Kula; İzmir'i doğuya başlayan karayolunun üzerinde, tarihi çok eski bir şehir. Yüzyıllar öncesinden kalma cumbalı evleri, dar sokakları, çeşmeleri ve Rum evleriyle ziyaretçilerine çok ilginç sürprizler sunuyor. Ama Kula'yı asıl önemli k?lan; Osmanlı döneminde hemen her şehirde gördüğümüz farklı etnik ve kültürel yapıdaki insanların birlikte yaşama düşüncesinin çok somut bir merkezi olması, cumbalı Müslüman Türk evleriyle Rum evlerinin s?rt s?rta, yan yana durmas?...

Sabriye Nine, üç aylık bebek iken Kula'yı terk etmiş Rumlar. Ege'yi işgale kalk??an ordularla birlikte yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan Yunanistan'a göç etmek zorunda kalan Rumları, sadece annesinin anlattı?? komşu hikâyeleriyle biliyor Sabriye Nine...

Kula'da Türklerle Rumlar aynı mahallede yan yana, s?rt s?rta evlerde yaşam?şlar, demiştik. Eski Kula sokaklarını dolaştığınızda buna bizzat şahitlik ediyorsunuz. Bat? ülkelerindeki az?nlıklar ayrı bölgelerde, ayrı mahallelerde ya da gettolarda ya?arken Kula örneğinde olduğu gibi Anadolu'da iç içe yaşam?şlar. Aynı pazardan alışveriş yapıp, belki Rum ve Müslüman kadınlar aynı mahallede, bugünküne benzer şekilde tarhanayı birlikte yapmışlar. Dindar Kula halk? ile Hıristiyan Rumlar aynı sokakları, aynı çeşmeleri kullanıp benzer kültürel ürünler ortaya çıkarmışlar.

Zaten Türkler, Anadolu'yu fethettikten sonra ahalinin yaşama biçimine asla karışmamış, onları yok etmeye yeltenmemişti. Hayat birlikte devam edip gitmişti. Kendi dillerini, kendi kültürlerini, inançlarını empoze etme yoluna gitmemişler, kendisine silah doğrultmayanların yaşama biçimlerine asla müdahale etmemişlerdi. Sadece Kula'da değil, Türkiye'nin birçok il ve ilçesinde gayrimüslim az?nlıkla Müslüman Türkler aynı mahallelerde iç içe yaşam?şlar, ortak kültüre imza atmışlardı.

Osmanlı'nın yıkıl?? sürecinde büyük bir travma yaşadı, birlikte yaşama düşüncesi. Büyük devletlerin teşvik ve provokasyonlarıyla ulus devlet peğine düşen az?nlıklar, büyük acıların yağanmasına neden oldu. Unsuriyetçilik öyle bir ateş yakt? ki Anadolu'da, kurunun yanında ya?lar da cayır cayır yandı. Kendinden başka herkesi tehlikeli görme hastalığı Anadolu'nun binlerce yıllık birikimini yakıp y?kt?. Ve korkarım ki bu ateş hâlâ sönmüş değil. Anadolu'da farklı kültürlerin birlikte yaşamasına son büyük darbeyi de Batılı devletlerin gazına gelen ve Ege Bölgesi'ni işgal etmeye kalk??an Yunanistan vurdu.

Farklı olan her şeyden, herkesten korkan bir hale getirilmeye çalışıldı Anadolu. Ancak bu hastalık yerli bir hastalık değil. Bugün uyum yasaları adı altında her şeyi kendine benzetmeye çalışan, benzemeyeni de tasfiye eden Almanya, Fransa gibi ülkelerden Anadolu'ya sirayet etmiş ölümcül bir virüs bu. Ho?görüsüzlük bize Batıl?la?ma döneminde girmiş ve bizi biz olmaktan çıkarmıştı. şimdi de Kürtler ile Türkleri bu virüs yoluyla birbirine düşman etmeye u?ra?ıyorlar.

Birlikte yaşamanın en büyük ilacı Sabriye Nine'nin gelini Fatma Hanım'ın misafirlerine ikram ettiği bir tas sıcak çorba. Derin Anadolu yıllardır bu bölücülü?e bir tas çorba ile direniyor.

MEHMET KAMI?-ZAMAN


25.Ekim.2008 11:39:15
 
 
 

 
Kayıtlı

Dostlukların kurulması zor Kalplerin kırılması kolay
M. Sayın

Toplumsal hayatta en yararlı erdem hoşgörüdür. Dale Carnegie

İnsanların renkleri ayrı olsada göz yaşları aynıdır
leskog_harme
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 306



« Yanıtla #9 : 25 Ekim 2008 - 20:58 »

    Mehmet KAMI? nede güzel bir anlatım ?ekliyle anlatmış, ülkemizde bir çok kişi bu konuyu bilmesine karışn maalesef bizlerde yeri gelince bu oyunun içinde kendimizi piyon olarak kullandırabiliyoruz. Ama Mehmet KAMI? gerçekten öyle bir anlatmış ki biz Türk Milleti duygusallığımızdan kaynaklanan bir vicdan ile bunu kendimize entegre edebiliyoruz. Mehmet KAMI? ın da dediği gibi Ecdadımız her zaman barış ve Huzur dan yana olmuştur. Rumlar en rahat zamanlarını, Ermeniler en rahat zamanlarını bizlerle yaşam?şlardır. Ama maalese yıkıl?? zamanında o virüs aramıza bir girdi hala da çıkartamıyoruz.

    Rabbim kardeşin kardeşi vurduşu o günlerden korusun...


paylaşım için çok teşekkürler...
Kayıtlı

İmzanız kural dışı !!
mehmetsayin
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1298



« Yanıtla #10 : 06 Şubat 2009 - 00:48 »



Türk-İslam Ahlakı ve Devlete Bağlılık

Türkiye Cumhuriyeti 83 Yaşında

Türkiye, Allah'a iman eden, onurlu, dirayetli, şerefine düşkün insanların ülkesidir. 83. kuruluş yıldönümünü geçtiğimiz ekim ayında kutlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, geçmişte olduğu gibi bugün de Türk-İslam ahlakının temel esaslarını göz önünde bulunduracak ve 21. yüzyılda, sadece Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar'da değil tüm dünyada lider ülke olacaktır.

Bir toplumda devlete bağlılığı sağlayacak asıl etken, toplumda görülen ahlak anlayışıdır. Eğer bir toplumda; menfaatperestlik yaygınlaşırsa, isyankarlık ve çatışmacılık makbul olarak görülürse, saygı ve fedakarlık gibi kavramlar terk edilirse, bu durumda o toplumun bireylerinin devlete bağlı olmaları da düşünülemez. Çünkü devlete bağlılığın temelinde belirli bir terbiye ve ahlak yatmaktadır. Bu terbiye ve ahlak kaybolur ve kötü ahlak özellikleri bir toplumda yaygın hale gelirse, devlete bağlılık kavramı da kendiliğinden aşınmaya başlar.

Sözünü ettiğimiz terbiyenin ve ahlakın temelinde ise derin bir Allah korkusu ile coşkulu bir Allah sevgisi yatar.

Din Ahlakının İnsanlara Kazandırdığı "İtaat" Özelliği

Bilindiği gibi bir toplumda huzur ve sükunet, o toplumdaki insanların devlete ve onun tüm birimlerine gösterdikleri itaat, saygı ve güvenle sağlanabilir. Kuran'da ise "itaat" makbul bir ahlak özelliği olarak teşvik edilmektedir. Allah Müslümanlara pek çok ayetiyle itaati emretmektedir. Dolayısıyla Kuran ahlakına göre yaşayan insanların oluşturduğu bir toplum aynı zamanda, devlete itaatin ve saygının en yüksek derecede yaşandığı bir ortam olur.

Din ahlakı, aynı zamanda insanları her türlü anarşi ve terör eyleminden de uzak tutar. Çünkü Allah Kuran'da insanları "bozgunculuktan" menetmiştir. Bu konuyla ilgili pek çok ayet vardır:

...Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." (Bakara Suresi, 60)

"O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez." (Bakara Suresi, 205)

"Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesat) çıkarmayın..." (Araf Suresi, 56)


"Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas Suresi, 77)

Din ahlakını gereği gibi kavrayan ve yaşayan bir insan, Allah'ın yukarıdaki ayetlerindeki emri gereği yeryüzünde karışıklık çıkarmaktan, sıkıntılı, karmaşa dolu ortamlar yaratmaktan şiddetle kaçınır. Kuran ahlakına uygun, huzur ve sükunet dolu, itidalli, hoşgörülü, her zaman sorunları çözme arayışı içinde olan, olayları tırmandırmayan, aksine her zaman uzlaştırıcı bir tutum sergiler. Yine yukarıdaki Kuran ayetlerinde anlatılan gerçek dindar modeli toplumda yaygınlaşırsa, toplumsal hayat da son derece barış ve esenlik dolu olur. İnsanlar devlete duydukları güven ve saygıyı, onun ayakta tutulması için ortaya koydukları çaba ile gösterirler. Bu ahlaktaki insanların varlığı sayesinde toplumdan anarşi, terör, kargaşa ve düşmanlık giderilir. İnsanlar arasında kavgalar ve tartışmalar tamamen kalkar. İnsanlar sokaklara rahatça çıkabilir, gece-gündüz güven içinde her yerde dolaşabilirler.

Din Ahlakı Toplumsal Yaşantıyı Nasıl Değiştirir?

Din ahlakının varlığı, Allah sevgisini beraberinde getireceği için bu, tüm insanlarda çok olumlu ve güzel bir etki yapar. Herkes Allah'ın rızasını kazanmak için güzel ahlak gösterir, birbirini Allah rızası için sever, sayar. Toplumun geneline şefkat, merhamet, hoşgörü hakim olur. İnsanlar Allah'ın emri doğrultusunda hayırlarda yarışırlar.

Diğer yandan Allah korkusu sayesinde herkes ahlaksızlıklardan ve kötülüklerden kaçınır. Asırlardır engellenemeyen, önü alınamayan her türlü olumsuzluk bir anda biter. Din ahlakının sıcaklığı ve barışçı ruhu her yere hakim olur. Elbette burada kastedilen Kuran'da bildirilen gerçek din ahlakıdır ve bu ahlakın samimi olarak yaşanmasıdır.

Bir toplumun varlığında ailenin rolü çok büyüktür. Din ahlakının tam anlamıyla yaşandığı bir ortamda daha önceki konularda belirtildiği gibi aile ilişkileri çok güzelleşir, hakiki sevgi ve saygı yaşanır. Aile ile devlet ve millet birbirleriyle çok bağlantılı kavramlardır. Aile yıkılınca millet kavramı da yok olur, devlet de zarar görür. Bu durum domino taşları örneğinde olduğu gibi böyle devam eder.

Nitekim din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanların isyancı kişiliklere büründükleri, anarşist eylemlerde bulundukları, devlete karşı cephe aldıkları bilinen bir gerçektir. Özellikle de milli ve manevi değerlerin korunması gerektiği durumlarda, Allah korkusu olmayan insanların umursuz davranacakları kesindir. Milli ve manevi çıkarlarla kendi çıkarları arasında bir kıyas yapmaları gerektiğinde din ahlakından uzak insanların kolaylıkla nefislerini tercih edecekleri açıktır. Bu, gerektiğinde vatana ve millete hizmet etmekten, onun uğrunda mücadele etmekten kaçınmaya, hatta bölücü faaliyetlerde bulunmaya kadar geniş bir yelpazede düşünülebilir.

Oysa din ahlakını yaşayan insanlar için devlet ve millet kavramları çok büyük değere sahiptir. Gerektiğinde devleti için kişi canını tehlikeye atar, devletinin, milletinin çıkarlarını şahsi menfaatlerinden üstün görür. Milli ve manevi değerlerini canla başla korur.

Din ahlakının yaşandığı bir ortamda öğrenciler de devlete, millete karşı saygı ve sevgi dolu olurlar. Değil bu mukaddes kurumlara karşı mücadele vermek, tam tersine destek olup, yardım ederler. Devleti koruyan, savunan bu görevlilere karşı son derece hürmetkar ve yardımcı olurlar. Toplum genelinde devlete, orduya ve polise karşı tam bir güven ve sahip çıkma duygusu gelişir. Kimsenin anlaşamadığı, çekiştiği, savaştığı bir husus kalmaz. Herkes Allah'ın kitabına iman eder, onda bildirilen güzel ahlak anlayışını benimser, sonuçta da kimse birbiriyle ters düşmez. Sorunların çözümünde herkes kendisini karşısındakinin yerine koyar, merhamet eder, hoşgörüyle yaklaşır. Böylece her problem kısa sürede güzellikle hallolur.

Devlet böyle bir ortamda çok rahat yönetilir. Ülke çok daha güvenli ve müreffeh bir hale gelir. İdareciler de insanlara karşı çok adil, merhametli olurlar, her türlü adaletsizlik ortadan kalkar. Dolayısıyla kendileri de çok saygı görürler. Böyle devletler de çok güçlü ve sarsılmaz bir temele sahip olurlar.

Din ahlakı yaşanmadığında ise işçi patrona, işveren işçiye düşman olur. Anarşi yüzünden fabrikalar, işyerleri çalışmaz, hasar görür. Sosyal anarşi olur, fakir kesimler zenginlere saldırır, zenginler fakirleri ellerinden geldiğince sömürmeye çalışır. Çeşitli meslek grupları diğerlerine saldırır. Toplumsal kargaşalardan, anlaşmazlıklardan, anarşiden geçilmez.

Çözüm; Türk-İslam Ahlakında

Tüm bunların nedeni insanların Allah korkularının olmamasıdır. Allah korkusu olmayan insanlar rahatça haksızlık, adaletsizlik yapabilmekte, cinayet işleyebilmekte, benzeri görülmemiş zulüm ve gaddarlıkları yapmaktan çekinmemektedirler. Üstelik vicdan azabı dahi duymadan, yaptıkları vahşetten pişman olmadıklarını söyleyebilmektedirler. Oysa Allah'a karşı sorumluluk hissiyle dolu olan bir kişi bu fiilleri asla işleyemez.

Din ahlakı yaşandığında bu saydığımız olumsuzlukların hiçbiri kalmaz. Herşey sükunetle, güzellikle, adaletle halledilir. Tüm bunlar, dinin insanlara kazandırdığı ahlak özelliklerinin, devletin bekası ve toplumun huzuru açısından son derece gerekli olduğunu göstermektedir. Din ahlakını yaşamayan bir insan modelinin oluşturacağı toplum yapısı, bencillik ve çatışma üzerine kurulu olacağı için, ister istemez devleti ayakta tutan değerleri de tahrip edecektir. Dinsizlik isyanı, çatışmayı, anarşiyi, nefreti, güvensizliği getirirken; din ahlakı, insanlara itaati, barışı, düzeni, sevgiyi ve güveni kazandırır. Allah bir ayetinde insanlara "Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe" girin" buyurmaktadır. (Bakara Suresi, 208). Bu ayette davet edildiği şekilde barış ve güvenliğe giren insanlar, devletin bekasının da en büyük dayanağı olacaklardır.

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 30. sayı (Aralık 2006) 24. sayfada yayınlanmıştır.

Kayıtlı

Dostlukların kurulması zor Kalplerin kırılması kolay
M. Sayın

Toplumsal hayatta en yararlı erdem hoşgörüdür. Dale Carnegie

İnsanların renkleri ayrı olsada göz yaşları aynıdır
mehmetsayin
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1298



« Yanıtla #11 : 18 Şubat 2009 - 21:47 »



                        Kardeşlik ve Dayanışmanın Müminlere Verdiği Güç

Allah rızası için birlik içinde hareket etmek, müminlerin günlük hayatta ve zorluklar karşısında başarı elde etmesinde önemli bir imani sırdır. Müslümanların tarih boyunca yaşadıkları olaylara baktığımızda da zorluk ve sıkıntıların hep bu şekilde aşılabildiğini görürüz. Başta, Allah'ın tüm insanlara örnek kıldığı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve sahabeler olmak üzere, Müslümanlar bu ahlakı en güzel şekilde yaşamış, gösterdikleri üstün tesanüd ve fedakarlık örnekleriyle İslamiyet'in ve Kuran ahlakının tüm dünyaya yayılmasına vesile olmuşlardır.

Müminlerin en önemli vasıflarından biri, kardeşlik, dayanışma ve birliktelik anlamlarına gelen 'tesanüd'tür. Rabbimiz Kuran'da tüm müminlerin kardeş olduğunu bildirmiştir. Müminler Allah rızası için yaşayan, O'nun rahmetini ve cennetini umut eden insanlardır. Dolayısıyla aralarında büyük bir sevgi ve dayanışma bulunur. Allah, bu güzel ahlak özelliğinden razı olduğunu Kuran'da şu şekilde bildirmektedir:

"Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever." (Saff Suresi, 4)

Müminler güzel ahlaklı, mütevazı, sevgi dolu ve saygılıdırlar. Bu yüzden tesanüd, müminler arasında doğal bir şekilde oluşur. Allah müminlerin birbirlerine olan bağlılıklarının nasıl olması gerektiğini ise Kuran'da şu şekilde bildirmiştir:

"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar." (Al-i İmran Suresi, 103)

Müminler arasındaki dayanışmanın en önemli özelliklerinden biri de tesanüdü bozucu; kıskançlık, kin veya çıkarcılık gibi tavır bozukluklarından uzak durmalarıdır. Karşılarına nasıl bir olay çıkarsa çıksın, hiçbir zaman tevazu, fedakarlık, hoşgörü ve affedicilik gibi Kuran ahlakının kendilerine kazandırdığı tavırlardan taviz vermezler.

Yüce Rabbimiz Kuran'da, müminleri, tesanüdü bozucu tavırlar konusunda uyarmaktadır. Örneğin; bir mümin, başka birinin hoşlanmayacağı ve onu rencide edecek bir üslubu kesinlikle kullanmamalıdır. Allah Kuran'da bu durumu şu şekilde bildirmiştir: "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra Suresi, 53)

Ayette bildirilen emir, tesanüdün sağlanması açısından son derece önemlidir. Birincisi, müminlerin birbirlerine karşı daima en güzel hitap şeklini (dikkat edilirse ayette yalnızca güzel değil, "en güzel" sözün söylenmesi bildirilmektedir) kullanmaları emredilmektedir. Ayette ayrıca şeytanın; insanların ve özellikle de müminlerin arasını bozmak için uğraşacağı bildirilmektedir.

Şeytanın, müminlerin arasındaki tesanüdü bozmak için en çok başvurduğu yollardan biri ise rekabet duygusudur. Müminler hiçbir zaman makam, mevki gibi konularda rekabet hissine kapılmaz, diğer müminleri geçmeye, kendini onlardan daha ön plana çıkarmaya çalışmazlar. Aynı şekilde kendisinden daha ön plandaki bir mümine karşı da kıskançlık hissetmezler. Allah Kuran'da bu konuyu şu şekilde bildirmiştir:

"Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar..?" (Nisa Suresi, 54)

Ayette bildirildiği üzere, insanlara verilmiş olan tüm nimetler Allah'tandır. Bu nedenle müminler, Kuran ahlakına uygun olmayan kıskançlık, bencillik gibi tavırlardan uzak dururlar. Rabbimiz başka bir ayette, böyle bir tavrın müminlerin gücünü azaltacağını şu şekilde bildirmiştir:

"Allah'a ve Resulü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir." (Enfal Suresi, 46)

Bu nedenle bir mümin, diğer müminlerle arasında bir çekişme, rekabet ortamının kesinlikle oluşmamasına dikkat eder. Çekişme veya haset etme gibi duygulara kapılmayıp, her mümini kendisinden üstün kabul eder ve takvanın Allah Katında olduğunu bilir.

Kuran ahlakının bir gereği olarak, insanın olabildiğince mütevazı, alçakgönüllü olması da rekabet tehlikesini ortadan kaldıran davranışlardandır. Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmayı isteyen bir insan, mümin kardeşinin nefsini kendi nefsinin üstünde tutmalı, her durumda fedakar davranmalı ve bunu da zevk alarak yapmalıdır. Allah, müminler arasındaki bu dayanışmayı Kuran'da şu şekilde bildirmektedir:

"Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin "cimri ve bencil tutkularından" korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9)

Ayrıca kıskançlık, rekabet, küskünlük ve kin insanlar arasında oluşacak güzel ortamın önündeki en önemli engellerdir. Küçük bir gaflet anında doğabilecek bu davranışlardan biri bile bu dayanışmaya zarar verebilir. Oysa müminler arasında herhangi bir rekabet olmaz. Çünkü herkes bir diğer mümine engel olmadan Allah rızası için dine hizmet edebilir. Kuran ahlakının hakim olduğu bir toplulukta, rekabetin aksine; tıpkı bir vücutta her bir uzvun diğerinin yardımcısı ve destekçisi olduğu gibi, her mümin de diğerlerinin desteğinden güç alır, Allah yolunda birlikte çaba harcar. Böylece elde edilen başarı da bu ortak çalışmanın sonucudur, hiç kimse bunu kendi başarısıymış gibi görmez ve göstermez. Allah Kuran'da, müminlerin diğer müminlerle olan kardeşliklerinin artması için yaptıkları bir duayı şu şekilde bildirmektedir:

Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr Suresi, 10)

Müminler arasında oluşturulacak beraberlik ve dayanışma, Kuran ahlakının hakim olması için gösterilen çabaya büyük destek sağlar. Ayrıca aksi davranışların tümü; yani kibir, kıskançlık, kötü söz söyleme, çekişme müminlerin değil, din ahlakından uzak yaşayan kimselerin özelliğidir ve kesinlikle Kuran ahlakına uygun değildir.

Sonuç olarak unutulmamalıdır ki; müminler Kuran ahlakının gereği olarak, diğer müminlere karşı son derece merhametli, alçakgönüllü, fedakar ve affedici olmakla yükümlüdürler.

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 05. sayı (Kasım 2004) 44. sayfada yayınlanmıştır.
Kayıtlı

Dostlukların kurulması zor Kalplerin kırılması kolay
M. Sayın

Toplumsal hayatta en yararlı erdem hoşgörüdür. Dale Carnegie

İnsanların renkleri ayrı olsada göz yaşları aynıdır
Sayfa: [1]   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: