Türk-İslam Ahlakı ve Devlete Bağlılık Türkiye Cumhuriyeti 83 Yaşında
Türkiye, Allah'a iman eden, onurlu, dirayetli, şerefine düşkün insanların ülkesidir. 83. kuruluş yıldönümünü geçtiğimiz ekim ayında kutlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, geçmişte olduğu gibi bugün de Türk-İslam ahlakının temel esaslarını göz önünde bulunduracak ve 21. yüzyılda, sadece Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar'da değil tüm dünyada lider ülke olacaktır.
Bir toplumda devlete bağlılığı sağlayacak asıl etken, toplumda görülen ahlak anlayışıdır. Eğer bir toplumda; menfaatperestlik yaygınlaşırsa, isyankarlık ve çatışmacılık makbul olarak görülürse, saygı ve fedakarlık gibi kavramlar terk edilirse, bu durumda o toplumun bireylerinin devlete bağlı olmaları da düşünülemez. Çünkü devlete bağlılığın temelinde belirli bir terbiye ve ahlak yatmaktadır. Bu terbiye ve ahlak kaybolur ve kötü ahlak özellikleri bir toplumda yaygın hale gelirse, devlete bağlılık kavramı da kendiliğinden aşınmaya başlar.
Sözünü ettiğimiz terbiyenin ve ahlakın temelinde ise derin bir Allah korkusu ile coşkulu bir Allah sevgisi yatar.
Din Ahlakının İnsanlara Kazandırdığı "İtaat" Özelliği
Bilindiği gibi bir toplumda huzur ve sükunet, o toplumdaki insanların devlete ve onun tüm birimlerine gösterdikleri itaat, saygı ve güvenle sağlanabilir. Kuran'da ise "itaat" makbul bir ahlak özelliği olarak teşvik edilmektedir. Allah Müslümanlara pek çok ayetiyle itaati emretmektedir. Dolayısıyla Kuran ahlakına göre yaşayan insanların oluşturduğu bir toplum aynı zamanda, devlete itaatin ve saygının en yüksek derecede yaşandığı bir ortam olur.
Din ahlakı, aynı zamanda insanları her türlü anarşi ve terör eyleminden de uzak tutar. Çünkü Allah Kuran'da insanları "bozgunculuktan" menetmiştir. Bu konuyla ilgili pek çok ayet vardır:
...Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." (Bakara Suresi, 60)
"O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez." (Bakara Suresi, 205)
"Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesat) çıkarmayın..." (Araf Suresi, 56) "
Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas Suresi, 77) Din ahlakını gereği gibi kavrayan ve yaşayan bir insan, Allah'ın yukarıdaki ayetlerindeki emri gereği yeryüzünde karışıklık çıkarmaktan, sıkıntılı, karmaşa dolu ortamlar yaratmaktan şiddetle kaçınır. Kuran ahlakına uygun, huzur ve sükunet dolu, itidalli, hoşgörülü, her zaman sorunları çözme arayışı içinde olan, olayları tırmandırmayan, aksine her zaman uzlaştırıcı bir tutum sergiler. Yine yukarıdaki Kuran ayetlerinde anlatılan gerçek dindar modeli toplumda yaygınlaşırsa, toplumsal hayat da son derece barış ve esenlik dolu olur. İnsanlar devlete duydukları güven ve saygıyı, onun ayakta tutulması için ortaya koydukları çaba ile gösterirler. Bu ahlaktaki insanların varlığı sayesinde toplumdan anarşi, terör, kargaşa ve düşmanlık giderilir. İnsanlar arasında kavgalar ve tartışmalar tamamen kalkar. İnsanlar sokaklara rahatça çıkabilir, gece-gündüz güven içinde her yerde dolaşabilirler.
Din Ahlakı Toplumsal Yaşantıyı Nasıl Değiştirir?
Din ahlakının varlığı, Allah sevgisini beraberinde getireceği için bu, tüm insanlarda çok olumlu ve güzel bir etki yapar. Herkes Allah'ın rızasını kazanmak için güzel ahlak gösterir, birbirini Allah rızası için sever, sayar. Toplumun geneline şefkat, merhamet, hoşgörü hakim olur. İnsanlar Allah'ın emri doğrultusunda hayırlarda yarışırlar.
Diğer yandan Allah korkusu sayesinde herkes ahlaksızlıklardan ve kötülüklerden kaçınır. Asırlardır engellenemeyen, önü alınamayan her türlü olumsuzluk bir anda biter. Din ahlakının sıcaklığı ve barışçı ruhu her yere hakim olur. Elbette burada kastedilen Kuran'da bildirilen gerçek din ahlakıdır ve bu ahlakın samimi olarak yaşanmasıdır.
Bir toplumun varlığında ailenin rolü çok büyüktür. Din ahlakının tam anlamıyla yaşandığı bir ortamda daha önceki konularda belirtildiği gibi aile ilişkileri çok güzelleşir, hakiki sevgi ve saygı yaşanır. Aile ile devlet ve millet birbirleriyle çok bağlantılı kavramlardır. Aile yıkılınca millet kavramı da yok olur, devlet de zarar görür. Bu durum domino taşları örneğinde olduğu gibi böyle devam eder.
Nitekim din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanların isyancı kişiliklere büründükleri, anarşist eylemlerde bulundukları, devlete karşı cephe aldıkları bilinen bir gerçektir. Özellikle de milli ve manevi değerlerin korunması gerektiği durumlarda, Allah korkusu olmayan insanların umursuz davranacakları kesindir. Milli ve manevi çıkarlarla kendi çıkarları arasında bir kıyas yapmaları gerektiğinde din ahlakından uzak insanların kolaylıkla nefislerini tercih edecekleri açıktır. Bu, gerektiğinde vatana ve millete hizmet etmekten, onun uğrunda mücadele etmekten kaçınmaya, hatta bölücü faaliyetlerde bulunmaya kadar geniş bir yelpazede düşünülebilir.
Oysa din ahlakını yaşayan insanlar için devlet ve millet kavramları çok büyük değere sahiptir. Gerektiğinde devleti için kişi canını tehlikeye atar, devletinin, milletinin çıkarlarını şahsi menfaatlerinden üstün görür. Milli ve manevi değerlerini canla başla korur.
Din ahlakının yaşandığı bir ortamda öğrenciler de devlete, millete karşı saygı ve sevgi dolu olurlar. Değil bu mukaddes kurumlara karşı mücadele vermek, tam tersine destek olup, yardım ederler. Devleti koruyan, savunan bu görevlilere karşı son derece hürmetkar ve yardımcı olurlar. Toplum genelinde devlete, orduya ve polise karşı tam bir güven ve sahip çıkma duygusu gelişir. Kimsenin anlaşamadığı, çekiştiği, savaştığı bir husus kalmaz. Herkes Allah'ın kitabına iman eder, onda bildirilen güzel ahlak anlayışını benimser, sonuçta da kimse birbiriyle ters düşmez. Sorunların çözümünde herkes kendisini karşısındakinin yerine koyar, merhamet eder, hoşgörüyle yaklaşır. Böylece her problem kısa sürede güzellikle hallolur.
Devlet böyle bir ortamda çok rahat yönetilir. Ülke çok daha güvenli ve müreffeh bir hale gelir. İdareciler de insanlara karşı çok adil, merhametli olurlar, her türlü adaletsizlik ortadan kalkar. Dolayısıyla kendileri de çok saygı görürler. Böyle devletler de çok güçlü ve sarsılmaz bir temele sahip olurlar.
Din ahlakı yaşanmadığında ise işçi patrona, işveren işçiye düşman olur. Anarşi yüzünden fabrikalar, işyerleri çalışmaz, hasar görür. Sosyal anarşi olur, fakir kesimler zenginlere saldırır, zenginler fakirleri ellerinden geldiğince sömürmeye çalışır. Çeşitli meslek grupları diğerlerine saldırır. Toplumsal kargaşalardan, anlaşmazlıklardan, anarşiden geçilmez.
Çözüm; Türk-İslam Ahlakında
Tüm bunların nedeni insanların Allah korkularının olmamasıdır. Allah korkusu olmayan insanlar rahatça haksızlık, adaletsizlik yapabilmekte, cinayet işleyebilmekte, benzeri görülmemiş zulüm ve gaddarlıkları yapmaktan çekinmemektedirler. Üstelik vicdan azabı dahi duymadan, yaptıkları vahşetten pişman olmadıklarını söyleyebilmektedirler. Oysa Allah'a karşı sorumluluk hissiyle dolu olan bir kişi bu fiilleri asla işleyemez.
Din ahlakı yaşandığında bu saydığımız olumsuzlukların hiçbiri kalmaz. Herşey sükunetle, güzellikle, adaletle halledilir. Tüm bunlar, dinin insanlara kazandırdığı ahlak özelliklerinin, devletin bekası ve toplumun huzuru açısından son derece gerekli olduğunu göstermektedir. Din ahlakını yaşamayan bir insan modelinin oluşturacağı toplum yapısı, bencillik ve çatışma üzerine kurulu olacağı için, ister istemez devleti ayakta tutan değerleri de tahrip edecektir. Dinsizlik isyanı, çatışmayı, anarşiyi, nefreti, güvensizliği getirirken; din ahlakı, insanlara itaati, barışı, düzeni, sevgiyi ve güveni kazandırır. Allah bir ayetinde insanlara
"Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe" girin" buyurmaktadır. (Bakara Suresi, 208). Bu ayette davet edildiği şekilde barış ve güvenliğe giren insanlar, devletin bekasının da en büyük dayanağı olacaklardır.
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 30. sayı (Aralık 2006) 24. sayfada yayınlanmıştır.