bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 18 Nisan 2024 - 16:16 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: 1 [2] 3   Aşağı git
Gönderen Konu: Güzel Sözler Ve Hikayeler.  (Okunma Sayısı 25613 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
AliRizaOzaslan
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 903


« Yanıtla #15 : 21 Şubat 2009 - 13:32 »

Tevazu

Bir adamcagiz kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir.
neden sonra, yaptiklarindan pişman olur ve hiç olmazsa iyi birsey yapmis
olmak için bunu Haci Bektas Veli 'nin dergahina kurban olarak bagislamak
ister. o zamanlar dergahlar ayni zamanda asevi islevi görüyordu.

Durumu Haci Bektas Veli 'ye anlatir ve Haci Bektas Veli helal degildir diye
bu kurbani geri çevirir. bunun üzerine adam Mevlevi dergahina gider ve ayni
durumu Mevlana 'ya anlatir mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. adam ayni
seyi Haci Bektas veli'ye de anlattigini ama onun bunu kabul etmemis
oldugunu söyler ve Mevlana 'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana söyle der:

- biz bir karga isek Haci Bektas veli bir sahin gibidir. öyle her lese
konmaz. o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergahi'na gider ve Haci Bektas veli'ye,
Mevlana'nın kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de Haci
Bektas veli'ye sorar. Haci Bektas da söyle der:

- bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir.
bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü
kirlenmez. bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir.

İşte Allah'ın Dostlarının, Dostluğu ve tevazusu.Bozkır net ailesi de hissedar olur İnşaallah.

Paylaşım için şükranlar Bozgır'lım.
Kayıtlı

Hamdım             Piştim            Yandım
hakiki
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 937



« Yanıtla #16 : 21 Şubat 2009 - 19:04 »

İşte Allah'ın Dostlarının, Dostluğu ve tevazusu.Bozkır net ailesi de hissedar olur İnşaallah.

Amin Amin  Amin
Kayıtlı

Nice  insanlar gördüm, üstünde elbise yok.
Nice elbiseler  gördüm, içinde insan yok.

                             Mevlana
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #17 : 21 Şubat 2009 - 23:08 »

HABIB BABA

Habib Baba, 4.Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır.
 
Yaşlıdır, fakirdir, gariptir.
 
Fakat Rabbinin katında da alemlere denk bir değerin sahibidir.
Yaşlı Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelmiştir.
 
Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider...
Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk kılmaktır.
Fakat hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez.
'Bugün' der, 'Sultan Murad'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz.'
Habib baba üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...
'Ne olursun' der, kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım.
 
Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum.
 
Binbir dil döker. Hamamcı ehl-i insaftır... Dayanamaz... Kabul eder...
Hamamın en sonundaki odayı göstererek ...
'Baba şu odada hızla yıkanıp çık, para da istemem. Yeter ki vezirler senin farkına varmasınlar.'
Habib baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar...
Ve bu arada hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir bu gelen. Onun da görünümü fakirdir...
Ama sadece görünümü... İkinci müşteri kılık değiştirmiş 4.Murad'dır.
 
O gün vezirlerinin topluca hamam alemi yapacaklarından haberdar olan padişah merak etmiştir.
'Hele bir bakalım' demiştir, 'bizim vezirler hamamda benden uzakta, kendi başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?'
Ve bu merak padişahı tebdil-i kıyafet ettirerek hamama getirmiştir.
Az önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır...
Hamamcı 'vezirler' der almak istemez... Padişah ise 'ne olursun' der, bastırır ve padişah galip gelir...
 
Habib babanın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın kulağına fısıldar:
'Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sen de sar peştemalı beline, gir yanına... Beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın... Ve ekler:
'Aman ha! Vezirler varlığınızı bilmesinler.'
Sonra 4.Murad da Habib babanın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya başlarlar.
 
Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...
Habib babanın gözü genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz kirlenmiş gibi gelir ona...
 
Allah hikmeti gereği dostuna, o yanındakinin tedbil-i kıyafet etmiş padişah olduğunu ilham etmemiştir...
Ve yanındakini, görüntüsüne uygun, kendi gibi fakir bir delikanlı zanneden Habib baba yumuşak bir sesle konuşur:
'Evladım' der, 'Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsade edersen bir keseleyivereyim.'
Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve büyük bir haz duyar...
 
Haz duyar, çünkü ömründe ilk defa biri ona padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir.
Memnuniyetle Habib babanın önünde diz çökerken: 'Buyur baba' der, 'ellerin dert görmesin'
Bu arada içerideki alemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir.
Habib baba, 4.Murad'ın sırtını bir güzel keseler...
 
Fakat padişah kuru bir teşekkürle yetinmek istemez.. Ne de olsa insandır ve o da her insan gibi kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.
'Baba' der, 'gel ben de senin sırtını keseliyeyim de ödeşmiş olalım.'
Habib baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle;
'Olur evlad' deyip, sultanın önünde diz çöker.
 
Bu arada, Sultan Murad kese yaparken bir yandan da Habib babayı yoklar, ağzını arar...
 
'Baba' der, 'görüyor musun şu dünyayı... Sultan Murad'a vezir olmak varmış...
 
Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi...'
 
Habib baba Sultan Murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü söyler...
 
Sultan Murad'ın Habib babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir:
'Be evladım' der, Habib baba, 'Sultan Murad dediğin kimdir?
 
Sen asıl Alemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, o seni sevince sırtını bile Sultan Murad'a keselettirir...
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #18 : 23 Şubat 2009 - 21:30 »

HER HAKKI KORUR...
Kanuni Sultan Süleyman, Şeyhülislam Ebüssuud Efendi'den, manzum bir beyitle, Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına zarar veren karıncaların yok edilmesinin dinen mümkün olup olmadığını sormuş. Beyit şöyle:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Günah var mıdır ânı kırınca?
Şairliği de bulunan Ebüssuud Efendi, manzum soruya manzum bir cevap vermiş:
Yarın Hakkın divanına varınca,
Süleyman'dan hakkın alır karınca.
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #19 : 27 Şubat 2009 - 00:18 »

Kafkas kartalı diye anılan Şeyh Şamil, çarlık Rusyasının düzenli ordularına karşı Kafkasyanın bağımsızlığı için bir avuç fedakar ve sadık adamıyla uzun yıllar çarpışmıştı... Onların her türlü imkana sahip orduları karşısında, çetin mücadeleler vermiş; ama kahraman askerleri de dahil olmak üzere eksilen hiçbir şeyi yerine koyamadığı için sonunda mağlup olup esir düşmüştü.Tabi ki Rus Çarı, cesaret ve kahramanlığına hayranlığından dolayı onu bir esir gibi değil, bir misafir gibi karşılamıştı. Üstelik sarayında Şeyh Şamil için bir de ziyafet düzenledi. Rus askerlerini de aileleriyle birlikte yemeğe davet etti...
Dağlarda yaptığı mücadele esnasında aylardır tam olarak karnını doyuramamış olan Şeyh Şamil iştahla yemeğini yiyordu ki; Rus Çarı onun bu haliyle istihza etmek istedi. Etrafındakilere;
- Bu adam bu iştahla korkaım bizide yer!!! dedi.
Çarın bu alaycı sözünü duyan Şeyh Şamil, bu lafın altında kalırmı? Gümbür gümbür cevap verdi :
- Korkmanıza gerek yok! ELHAMDÜLİLLAH MÜSLÜMANIZ BİZ DOMUZ ETİ YEMEYİZ!!!!! dedi 
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #20 : 28 Şubat 2009 - 19:48 »

Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalısan bir akrep görür.

 Onu kurtarmaya karar verir ve parmagını uzatır ama akrep onu sokar.

 Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.

 Yakınlardaki baska birisi ona, onu sürekli sokmaya çalısan akrebi
kurtarmaya çalısmaktan vazgeçmesini söyler.

 Ama Hintli adam şöyle der: 'Sokmak akrebin doğasında vardir. Benim dogamda ise sevmek var.

 Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten
vazgeçeyim?'

 Sevmekten vazgeçmeyin. İyiliginizden vazgeçmeyin.

                    Etrafınızdaki insanlar sizi soksalar da…
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #21 : 02 Mart 2009 - 19:54 »



MISIR MUCİZESİ



Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü’nden geçmesi gerekiyordu. Kum fırtınalarının etrafı kasıp kavurduğu gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünyada hiç bir ordu geçememişti. Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü.
Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken Yavuz Sultan Selim’in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü. Herkes şaşırmıştı ama kimse sebebini soramıyordu. Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi.
Padişah O’na şunları söylemişti:
“İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl
at üstünde olabiliriz Hasan Can?”
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #22 : 04 Mart 2009 - 20:39 »

Sevgiyle büyür çocuklar, sevgiyle bir evlilik güçlenir, sağlam temellere dayanır. Beslenmeye ve güçlenmeye ihtiyacı vardır. Ne kadar ihtimam gösterir ve gelişmesi için gayret edersek o kadar büyür ve mutluluğumuzu artırır.

Her şeyi test edebiliyoruz, başarımızı, başarısızlığımızı ölçebiliyoruz. Ama eşine duyduğu sevgiyi ölçmek kimsenin aklına gelmemiştir herhalde. Çünkü evlilik bağlayıcıdır. Sevgi, varlığı ve yokluğu kontrol edilmeden, varmış gibi kabullenilir. Sürekli harcanılan bu hazine, yenilenmeden, geliştirilmeden harcandıkça harcanır. Tartışmalar, kavgalar, güvensizlikler. ... Oysa, çok tüketildiği için o kadar çok desteklenmelidir. Ne dersiniz sevginiz ne durumda? Gelin soracağımız sorulara vereceğiniz cevaplarla sonucu bulalım.

Sevgili hanımlar, değerli beyler hergün kendinize şu soruları sorun:

1.Bugün eşime onu sevdiğimi söyledim mi? Cevap, evet olmalı. Hergün tekrarlayacağı nız sözcükler bulun, aklınızda tutamıyorsanız, küçük bir akıl defteri edinin ve not alın. İrticalen söyleyemiyorsanı z güzel cümleleri, yazdığınız yerden okuyun, yeter ki söyleyin.

 
2.Bugün eşime sevgiyle davrandım mı? Cevap yine, evet olmalı. Bazen sözlerin davranışlarla desteklenmesi gerekir. Mesela yüzünüz sirke satarken “bu gün seni özledim” dediğinizi söyleyin, bize hak vermeden önce gülmeye başalayacaksını z zaten.
3.Bugün eşime sabırlı davrandım mı? Cevap, evet. Günler herzaman neşeli, huzurlu ve sorunsuz geçmez. Hepimiz insanız ve bazen sabredilmesi gereken davranışlar gösteririz. İş yerinde sorun çıkmıştır, trafik sıkışmıştır, evde çocuklar sorun çıkarmıştır, bir sürü insanın yaşadığı evinizi temizlemek sizi çok yormuştur. Sorun yaşayan herkesin olduğu gibi sizin de anlayışa ihtiyacınız vardır. Ve bunu elbette eşiniz göstermelidir. Tersi de geçerli, yani siz de sorunlar yaşayan, sorun çıkaran eşinize sabırlı olmalısınız.

4.Bu gün eşime karşı nazik oldum mu? Evet, elbette. Nezaketin öldüğü, kimsenin kibar olmadığı, en nazik insanların bile “yok kardeşim, bu insanlar nezaketten falan anlamaz, kabalık ortak dilimiz olmuş” dediği bir zamanda, çok gerekli, mutlaka lazım bir özellik.

5.Bugün eşimle övündüm mü? Eşler birbirlerine gurur vermeli. Bu konuda duyulan en küçük bir tereddüd evliliğinizde güvenin sarsılmasına, birbirinize duyduğunuz saygının azalmasına neden olur.

6.Bugün eşime karşı kaba bir davranışta bulundum mu? Kesinlikle hayır olmalı cevap. Tartışmaların, çatışmaların, hatta boşanmaların bile uygar davranışlar çerçevesinde, hakarete ve kabalığa mahal vermeden sonuçlanmalı.

7.Bugün eşime kendi bildiğim gibi mi davrandım? Cevap yine hayır olmalı. Çünkü zaman zaman doğrular, eşimizin ve ailemizin mutluluğu kendi bildiklerimiz arasında yer almaz. Bu durumda aklımıza eseni değil yapmamız gerekeni yapmalıyız.

8.Bugün eşimi sinirlendirdim yada bam teline bastım mı? Yine hayır olmalı. Bam teline basmak, özellikle, bilerek, sonuçlarını tahmin ederek ters davranışlar sergilemektir ki mutluluğun ve huzurun olması gereken evliliklerde olmaması gerekir.

9.Bugün eşimle doğruları bulmak beni memnun etti mi? Etmeli, ama eşine saygısı olmayan, fikirlerini duymak istemeyen bir eş için bu bir memnuniyetsizlik kaynağıdır. Çünkü bunu, eşinin düşünce ve karalarına müdahalesi gibi algılar.

10.Bugün eşimin bana en iyi şekilde davrandığına inandım mı? Elbette. Bu da karşılık güven ve samimiyetin bir belirtisidir.

Sevgiyi sorgulayın, ama kendinizinkini. Eşinizin size olan sevgisini sorgulamaya başlamanız, var olsa da kaybetmenize neden olur. Sevilmek dünyadaki en güzel ikinci şeydir, birincisi ise sevmektir.
 
Alıntı
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #23 : 09 Mart 2009 - 21:33 »

bız bu hallere düsecek adammıydık .
duymadıklarımızı duyduk
görmedıklerımızı gördük.
ıkı dırhem aklımız vardı
onu da yedık bıtırdık.
frenı patlamıs kamyon gıbıyız,
allah''a havale gıdıyoruz.
bız bu hallere düsecek adammıydık.

dalından kopan yaprak mısalı
bır rüzgara kapıldık kı sormayın gıtsın
kos koca 5000 yıllık çınar
batının hızarına düstü.
felegın nazarına düstü
yıgıt dıye namım vardı
namert pazarına düstü.
bız bu hallere düsecek adammıydık.

ne batılı olabıldık ne dogulu
ıkı camıı arasında kalmıs beynamaz gıbıyız.
bızı bız yapan,bıze aıt ne varsa her seyı attık,
tıpa tıp taklıt ettık, aslını yasattık.
üretmedık,tükettık,hazıra konduk hep yattık
hazıra dag mı dayanır beyler,
ılımsız çag yakalanmaz,ılımsız kaldık,
sıg kaldık,kaldık böyle kıraç.
cıgerı bes para etmeyenlere el açtık,
ve kahretsın yasıyoruz, onlara muhtaç
bu son lıman,bu son gemı baska yol yok
anlayın artık anlayın
türkün türk''ten baska dostu yok..

yardım almaya alısanlar,emır almaya da alısırlar
alıstılar beyım alıstılar
üç bes kurus ıçın
dalınız,kökünüz dedıler ,açtılar
kıyınız, kösenız dedıler,ortalıga saçtılar
gururumu köprü ettıler,geçtıler,
ölçtüler,bıçtıler
sah damarımı kestıler beyım kestıler
serefe dıyerek haysıyetımı ıçtıler
bızler gölgemızle oynasırken
onlar daglarımızda poyraz olup estıler.
bız bu hallere düsecek adammıydık

hürrıyetın tarıfını unuttuk,
çanakkale''yı,sakarya''yı unuttuk
unuttuk ecdadı,mazıyı unuttuk,
muhtaç oldugumuz kudret, damardakı asıl kanı unuttuk,
unuttukça musıbetlere gark olduk
unuttuk beyım unuttuk
sankı bu vatanı bedava bulduk,
bız bu hallere düsecek adammıydık.

hey gıdı asırlar hey, ses versenız
yüreklerı o günlere çevırsenız
hey gıdı üç kıta,yedı denız
hey gıdı uçsuz bucaksız vatan
vatan ıçın can veren
sımdı elın vatanında yatan
mezarsızlarımız,sahıpsızlerımız
garıplerımız,
yanı azız sehıtlerımız
özür dılerız özür dılerız,özür dılerız
velhasıl
bız bu hale düsecek adammıydık 

                      mustafa yildiz dogan

buyuk harfler icin kusura bakmayin 
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #24 : 15 Mart 2009 - 20:25 »

DOST!Genç adamın biri, dermiş babasına her gün;
Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi
Baba, itiraz eder, olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki.
Fazlasını bulamazsın gerçekten, hakikisini...
Devam eder durur konuşma... Aralarında başlar bir tartışma.
Karar verirler bir sınava. Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna, hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna.
Çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı,
koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını.
Böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada NE sana, NE de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı al DA bir kere de git ona.
Genç Adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler Adam diye, üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç Adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona.
İşte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'

Genç Adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini.
Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki
Tokada!
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #25 : 18 Mart 2009 - 23:32 »

dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana bakma..
kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de..
unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez.
yolcuya bakıp, yolunu tanıma.
yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver.
vahim olan, yolun yolcusuz olması değil;
asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal
“en doğru yol: en dikensiz yoldur” diyenler seni aldatıyorlar.
onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
aldırma….
ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.
dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır.
gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.
dostum, yollar yürümek içindir.
fakat, şu gerçeği de hiç unutma:
yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri,
yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları,
yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları,
tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları,
maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı gidip, 50. metrede yola yatanları,
yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları,
yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,
ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları,
beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları,
yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin.
aldırma, yürü.
göğsüne yüreğinden başka muska takma.
vahiy haritan,
nebi kılavuzun,
akıl pusulan,
iman sermayen,
amel azığın,
sevgi yakıtın,
ahlâk karakterin,
edep aksesuarın,
merhamet sıfatın,
şeref ve izzet adın olsun.

doğru yol:
insanların çoğunun gittiği yol değildir, düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur.
yolda vereceğin her molayı öz eleştiri durağında vermelisin.
unutma, tevbe özeleştiridir.
her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman olmaman için elzemdir.
yön tayini sık sık gerekli olabilir.

“haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin yüreğindir.”
halil cibran
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #26 : 21 Mart 2009 - 15:18 »

İşi Ehline VermekBir gün beyleri Sultan Mahmud’a :
- Eyaz denilen bu kölenin ne marifeti var ki sen ona otuz kişinin maaşı kadar maaş ödüyorsun? dediler.
Sultan Mahmud bu soruya o anda karşılık vermedi. Birkaç gün sonra beylerini alarak ava çıktı. Giderlerken bir kervanın gitmekte olduğunu gördüler.
Sultan Mahmud Beylerden birine :
- Git sor bakalım bu kervan nereden geliyor? dedi.
Bey atını sürerek gitti birkaç dakika içinde geriye döndü.
- Efendim kervan Rey şehrinden geliyor. dedi. Sultan Mahmud :
- Peki nereye gidiyormuş. diye sorunca bey susup kaldı.
Bunun üzerine Sultan Mahmud başka birini gönderdi. O da gidip geldi :
- Efendim Yemen’e gidiyormuş.dedi.
Padişah :
- Yükü neymiş?deyince o da sustu kaldı.
Bu defa padişah başka bir beye :
- Sen de git yükünü öğren!. dedi.
Bey gitti geldi :
- Her cins mal var fakat çoğu Rey kaseleri.” dedi.
Padişah :
- Peki kervan Rey’den ne zaman çıkmış? diye sorunca bey susup kaldı cevap veremedi.
Padişah böylece tam otuz beyi gönderdi otuzu da istenen bilgileri tam olarak getiremedi.
Padişah son olarak Eyaz’ı çağırdı :
- Eyaz dedi. Git bakalım şu kervan nereden geliyor. dedi.
Eyaz saygıyla padişahın huzurundan eğilerek konuşmaya başladı :
- Efendim kervan görünür görünmez sizin merak ederek soracağınızı tahmin ettiğimden gidip gerekenleri öğrendim. Kervan Rey’den geliyor Yemen’e gidiyor yükü şudur şu kadar at şu kadar deve şu kadar katırdan oluşuyor. Kervanda şu kadar insan var onlardan şu kadarı silahlı… diye başlayarak kervan hakkında en küçük malumat varıncaya kadar anlattı. Bütün bunları beyler ağzı açık dinliyorlardı.
Böylece Eyaz tek başına otuz beyin edinemediği bilgiyi edinmiş başaramadığı işi başarmıştı.
Kayıtlı
hakiki
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 937



« Yanıtla #27 : 22 Mart 2009 - 09:44 »

Karalar kardeş,bu güzel paylaşımlar için sağol.
Kayıtlı

Nice  insanlar gördüm, üstünde elbise yok.
Nice elbiseler  gördüm, içinde insan yok.

                             Mevlana
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #28 : 22 Mart 2009 - 15:27 »

Karalar kardeş,bu güzel paylaşımlar için sağol.
Allah sizlerdende razı olsun vakit ayırıp okuduğunuz için.
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #29 : 30 Mart 2009 - 18:36 »

KIZILDERİLİ
 
Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar.
Gruptan biri, Kızılderili'dir. Yolda, insan kalabalığı,
 siren sesleri, iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna
 sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği
 sesinin geldiğini söyleyerek böceği aramaya başlar.
Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle
 zannettiğini söyleyip yollarına devam eder.
Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.
Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder.
Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.
Arkadaşı, Kızilderili'ye: 'Senin insanüstü güçlerin var.
Bu sesi nasıl duydun?' diye sorar.
Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek,
arkadaşına kendisini takip etmesini söyler.
Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar.
Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesingeldiği tarafa bakarak,
onun ceplerinden düşüp düşmedigini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşına dönerek:
'Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir.
 Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin.'der.
Kayıtlı
Sayfa: 1 [2] 3   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: