bozkir.net Bozkir Forum Arsivi 29 Mart 2024 - 01:04 *
Hoşgeldiniz, Ziyaretçi.Lütfen giriş yapın veya kayıt olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular:
Mesaj yazmaya başlamadan önce Forum Kurallarını Okuyunuz.
 
 
Sayfa: 1 2 [3]   Aşağı git
Gönderen Konu: Güzel Sözler Ve Hikayeler.  (Okunma Sayısı 25391 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
hakiki
Aktif Üye
**
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 937



« Yanıtla #30 : 30 Mart 2009 - 20:05 »

Kıssadan hisse bu olsa gerek, neyi görmek istersen onu görürsün,
neyi duymak istersen onu duyarsın.Paylaşım için teşekkürler.
Kayıtlı

Nice  insanlar gördüm, üstünde elbise yok.
Nice elbiseler  gördüm, içinde insan yok.

                             Mevlana
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #31 : 30 Mart 2009 - 20:27 »

Ben teşekkür edrim vakit ayırıp okuduğunuz için..
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #32 : 01 Nisan 2009 - 17:33 »

Zaman Paradoksu...
 

Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz :

Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.

Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.

Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var.

Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.

Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz,  çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz.

Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.

Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik.

Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.

Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz.

Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.

Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir.

Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız.

Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
Kayıtlı
Mustafa Tekin
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 81


« Yanıtla #33 : 02 Nisan 2009 - 17:19 »

kur anı kerimi ,hüzünle. ağlayarak okuyunuz eğer aglayamazsanız ağlıyormuş gibi yapınız hadis-i şerif
Kayıtlı

Bozkır Sevdalısı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #34 : 02 Nisan 2009 - 22:44 »

Osman Gazi’nin rüyasının yorumu
Osmanlıların kuruluş yıllarındaki manevi erlerden biri de Ebdal Kumral’dır.
Manevi ikramlarla donatılmış bir hal ehlidir. Bir gün Ermeni derbenti denen mevkide Hızır Aleyhisselam’la karşılaşır. Hızır Aleyhisselam Osman Gazi’yi kastederek:
-O yiğidin istikbali çok parlak der
-Var bul onu ve müjdeyi ver!
-Nasıl bir müjde?
-Yakında rüyasını görür.
-Sırrı bileydik tabirini yapardık.
-Tabir Şeyh Edebali’ye yakışır.
Ebdal Kumral dergaha koşar. Vardığında sohbet başlamıştır. Bir köşeye sokulur diz çöker. Bakın şu işe ki Osman Gazi de oradadır. Genç mücahid kelimesini kaçırmadan şeyhini dinler.
Edebali Hazretleri:
-Toprağa bağlanın! der
-Su kullanın ağaç dikin bahçelerinizi elden geçirin.
-Fukaraya sahip çıkın alimlere hürmet edin.
Ve bir sır fısıldar:
-Heybetli görünmek isteyen Kuran okusun!
Gecenin ilerleyen saatlerinde Osman Gazi el öper müsaade ister. Edebali Hazretleri gözlerini kısar geceyi dinler. Sonra nedendir bilinmez:
-Sabah ola hayr ola der
-Gelin kalın burada!
Bu diyarda ona itiraz ne mümkündür. “Başüstüne” der baş eğerler.
Derhal döşekler serilir kandiller çekilir. Avludaki takunya tıkırtıları azala azala kaybolur. Ocaktaki meşe kütüğü çatırtıyla yanar duvarda kızıl lekeler dolaşır. Dolunay ak gölgelerle ilişir ılık zemine. Uzaktan uzağa ulumalar duyulur ve ıslık dilli bir rüzgar…
Osman Gazi ayağını uzatıp yatamaz. Zira odada Mushaf-ı Şerif vardır. Bir köşeye bağdaş kurar tesbihi ile baş başa kalır. Ama bir ara içi geçer Edebali Hazretleri’nin göğsünden çıkan bir nurun kendini kuşattığını görür. Sonra vücudu çınara döner. Dallanıp budaklanır ve çok büyür. Yaprakları bulutlara varır kökleri kıtaları tutar. Dağlar ovalar nehirler şehirler… İnsanlar fevç fevç gelir gölgesine girerler. Huzurlu ve neşelidirler.
Osman Gazi rüyanın heyecanıyla gelir kendine. Avluda tıkırtılı takunyalar su sesi ve şıngırtılı ibrikler. Derken müezzinin yanık sesi odayı doldurur. Mescide geçerler. Osman Gazi rüyanın tesirindedir hala. Ebdal Kumral sorar:
-Ne oldu sana?
-Bir rüya gördüm hocam. Garip bir rüya!
-İyi ya işte fırsat. Şeyhimize arzeyle.
-Hata etmeyiz değil mi?
-Söylediğin şeye bak.
Osman Gazi hani o meydanlara sığmayan yiğit Edebali Hazretleri’nin yanında sesini çıkaramaz. Bırakın konuşmayı nefes almaktan çekinir. Ama bu kez derdini söylese gerektir. Mahçup mahçup rüyasını anlatır. Edebali Hazretleri kısa bir tefekkürün ardından:
-Ey oğul. Sana müjdeler olsun! der
-Göğsümden çıkan nur kızımdır (Bala Hatun). Seni kuşatması evleneceğinize işarettir. Ağaca gelince: Sen büyük bir devlet kuracaksın. Evlatların adaletle hükmedecekler. Allah-ü Teala seni ve neslini insanların İslam’la şereflenmesine vesile edecek.
Ebdal Kumral heyecanlıdır:
-Vallahi doğru söylüyorsun! der
-Hızır Aleyhisselam’ın bildirdiği müjde bu olmalı!
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #35 : 04 Nisan 2009 - 18:40 »

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş. Kadın kocasına "Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor." demiş. Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.

Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış "Bak" demiş kocasına "Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?'"

"Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim" diye cevap vermiş kocası.



Hayatta da böyle değil midir ?

Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır. Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya başlamadan önce zihin durumumuza bakmak ve "iyi" olanı görmeye hazır olup olmadığımızı farketmek güzel bir fikir olabilir...
 
 
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #36 : 06 Nisan 2009 - 17:26 »

Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
Ama..
Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur
 
Kayıtlı
Oguzhan
Yeni Başlayan
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 76


« Yanıtla #37 : 06 Nisan 2009 - 17:27 »

Orjinal bir tesbit... teşekkürler karalar..
Kayıtlı

''Sevdamız Türkiye, Sevgilimiz Bozkır''
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #38 : 08 Nisan 2009 - 22:12 »

En Büyük Kişisel Gelişim Kitabı

Bakın Kuran-ı Kerim'de bizi yaradan Rabbimiz bize nasıl öğütler veriyor.

Bizi bizden daha iyi bilen olmaz deriz ya.

Yanılıyoruzdur aslında.

Bizi bizden daha iyi bilen biri var.

Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz, yüce kitabında gören gözler için apaçık bir kişisel gelişim dersi veriyor.

Haşr 10: Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

Saff 2: Yalandan uzak dur.

Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

İsra 37: Kibirli olma, alçak gönüllü davran.

Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma.

Yunus 12: Vazgeçilmez olmadığını kabul et.

Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

Tekasür 1-2: Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

En''am 50: Ön yargılarla hayatı kendine zehir etme.

En''am 60: Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

Felak 1-5: Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

Fecr 27-28: En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap.

Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine öfkenin dinmesini bekle.

İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

Mücadele 7: Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

Rahman 7-9: Çıkarcı olma. Adil davran.

Tevbe 40: En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

Fatır 19-22: Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

Hakka 33-35: Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.

Kalem 1-2: Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

Münafıkun 4: Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

Yusuf 32-33: Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

Ankebut 41: İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

Al-i İmran 92: İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

Hacc 46: Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

İbrahim 42: Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

İsra 23: Anne ve babana ''off'' bile deme.

Nisa 149: Kendini sürekli övmekten uzak dur.

Enfal 56: Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

Âl-i İmrân 139: Yaşadığın zorluklar karşısında kendini bırakma ve üzülme; hedefe ulaşmak inancını ve azmini korumayı, duygularına hakim olmayı gerektirir.

Furkan 43: Heveslerini kendine ilah edinme.

Necm 3: İnanma duygunu diri tut.

Nisa 58: Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme.
 
 
YAŞAMAYI SEV, ÖLÜMÜ UNUTMA
 
YARATILANI SEV, YARATANI UNUTMA
 
MALI MÜLKÜ SEV, HESABINI UNUTMA
 
DÜNYA HAYATINI SEV, KABRİ UNUTMA
 
YALNIZ ALLAH'A DUA ET, BİZİ DE DUANA DAHİL ETMEYİ UNUTMA:)
 
ALLAH'A EMANET OLUN
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #39 : 10 Nisan 2009 - 22:03 »

Doğan CÜCELOĞLU'NUN, Eğitimindeki Katılımcılarla bir konuşmasından alıntıdır.
 
> Doğan Cüceloğlu:  Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
> Bir Katılımcı:  Hocam Allah'a Şükür bildiğimiz kadarıyla yok. 
 
> Cüceloğlu:  Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
> Cevap:  (neredeyse otomatik olarak çıkar:  ÖLÜM

> Cüceloğlu:  Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu    benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
> Katılımcılar: (Burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlarlar)

> Cüceloğlu:  Öleceğim belli ise, benim ölümcül bir hastalığım olduğuda açıktır...
   Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
> Katılımcılar:  Hayır

> Cüceloğlu:  Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
> Bir Katılımcı:  Evet var.

> Cüceloğlu:  Ya Yarın?
> Bir Katılımcı:  Evet.
 
> Cüceloğlu:  Ya 30 yıl sonra?
> Bir Katılımcı:  Olabilir.

> Cüceloğlu:  Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
> (Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü;  genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.)

> Cüceloğlu:  Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? , Var mıdır böyle bir garanti?
> Bir Katılımcı:  Yoktur Hocam.

> Cüceloğlu:  Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
> (Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar) ve Bir Katılımcı:  Hocam konuyu değiştirsek?

> Cüceloğlu:  Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
> Bir Katılımcı:   Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

> Cüceloğlu:  Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma yada gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir 'Seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz?  Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
> (Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Bell i ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir)

> Cüceloğlu:  Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde 'Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #40 : 18 Nisan 2009 - 20:35 »

ALPARSLANIN MALAZGİRTTEKİ NUTKU
Cuma namazından sonra Sultan Alparslan ordusuna şöyle hitap etti:
-Kumandanlarım askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım onlar ne kadar çok olursa olsunlar daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım ya şehit olur cennete girerim.
Büyük bir inançla söylenen bu heyecanlı sözlere askerler hep bir ağızdan:
-Ey Yüce Sultan! Her zaman senin emrinde ve seninle olacağız nereye gidersen oraya gideceğiz diye haykırdılar.
Sultanın üzerinde beyaz bir elbise vardı. Düşmana hücum etmeden önce son söz olarak askerlerine şunları söyledi:
-İşte şehitlik kefenim savaş meydanında ölürsem beni bu elbise ile gömersiniz.
Bundan sonra Türk ordusu hücuma geçti. Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş akşam üzeri sona erdi. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Büyük komutan Alparslan’ın üstün savaş taktiği ve Türk askerinin cesaret ve kahramanlığı sayesinde elli dört bin kişilik Türk ordusu kendisinden kat kat fazla olan Bizans ordusunu birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye uğratmış ve büyük bir zafer kazanmıştı.
Bu savaşta Bizans imparatoru Romen Diojen de esir alınmıştı. İmparator savaşın galibi Büyük Türk hakanı Alparslan’ın huzuruna çıkarıldı. Alparslan imparatora çok iyi davrandı.
Sultan Alparslan imparator Diojene:
-Zaferi sen kazansaydın bana ne yapardın? diye sordu.
Diojen:
-Bir fırın hazırlatıp sana çok kötü davranacaktım diye cevap verdi.
Esir imparator bu sözleri ile eline fırsat geçseydi ne kadar acımasız hareket edeceğini söylemekten çekinmemişti. Buna karşı bu büyük zaferin muzaffer komutanı Sultan Alparslan Diojen’i affetti ve yanına muhafızlar vererek onu memleketine gönderdi. Alparslan bu davranışı ile insanlığa çok önemli bir ahlak dersi vermiş Türk milletinin sahip olduğu üstün özellikleri göstermiştir.
Kayıtlı
karalar
Süper Aktif Üye
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 1161



« Yanıtla #41 : 19 Nisan 2009 - 21:23 »

SİZİN GİBİ AYDININ


Sahte Aydin Gömlegi Giyenler Kulak Versin
Özür Diyen Su Halti Yiyenler Kulak Versin
Hepimiz Ermeniyiz Diyenler Kulak Versin
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Bana Bakin Türke diş Diliyen Özürlüler
Ermeniden Özür Dileyen Özürlüler
Size Aydin Diyorlar Dalayan Özürlüler
Köpek Bile Göstermez Sahipine Disini!!!
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Kiminiz Prof. kiminiz Yazarsiniz
Türk Ekmegini Yersiniz Yedikce Atarsiniz
Arkasindan Her Türlü Kuyuyu Kazarsiniz
Yeter Artik Birakin Bu Milletin Pesini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Bu Özürden Gayeniz Cipani Uclandirmak
Güya Türkün Agzi ile Türkleri Suclandirmak
Ermeniye Koz verip tezini Güclendirmek
Kac Dolara Kestiniz Bu Özürün Fisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Her Biriniz Nobellik Orhan Pamuksunuz
Hatta Bana Göre Ondanda Yamuksunuz
Türkün Cani Yanarken Gözleri Yumuksunuz
Kör Olur Görmezsiniz Ermeni Tepisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

1915´den Dem Vurmayin hic Bana
Vurursaniz Buyrun Söyleyin
Erivana Acalim Arsivleri Ciksin Herbirsey
Meydana Kim Soykirim Yaptiysa Kim Soykirim Etmisse
Edeni Etmiseni!!!
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

1915 Köyleri Basan Kimdi?
Yasli ve Kadinlari Iple Asan Kimdi?
Kundakdaki Bebeklerin Basini Kesen Kimdi?
Konusalim Tarihin Gelmisini Gitmisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini!!

Dünyanin Her Yerinde Pust Pusular Kuruldu
Büyükelci Konsolos Ateseler Vuruldu
Ne Bir Özür Dilendi Ne Bir Hal Hatir Soruldu
Ermeni Yapmadi mi Terörün Müthisini?
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini!!

Soruyorum Tasnak ne? Ne Is Yapar Asala?
Asala Dedimmiydi Baslarsiniz Masala!
Bakin Beyler Bu Isler Sizi Asan Mesele
Hattinizi Asmayin Herkes Yapsin Isini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

PLAN Dedim Kizdiniz Iste Siz Plansiniz!!!
Yillardir Koynumuzda Beslenen Yilansiniz
Tehcilde Gidenlerden Geriye Kalansiniz
O Yüzden Biliyorum Karninizin Sisini
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini

Meshur Ata Sözüdür Domuz Gölü Post Olmaaz!
Ermeniden Dost Olur Ama Sizden Dost Olmaz!
Bir Ülkede Ihanet Bu Kadar Serbest Olmaz!
Ozan Arif Bulmak Zor Türkiyenin Esini!
Sizin Gibi Aydinin Yediden Yetmisini!!!

Ozan Arif ŞİRİN
Kayıtlı
Sayfa: 1 2 [3]   Yukarı git
 
Gitmek istediğiniz yer: